Şükrü BULUT |
|
İsevî âlemin pazarı, bazaar olmamalı... |
Avrupalılar da, bizim gibi, alış veriş mahallî ile zamanını seslendiren pazar veya bazaar kelimelerini Farsçadan almışlar. Onlar yalnızca “alış veriş” mânâsını yüklemişler söz konusu pazara ve bazaar olarak telâffuz ediyorlar. Son günlerde “kutsal pazara” karşı olan saldırgan dinsizler, bugünü de diğer günlere katmak üzere hukukî bir hücuma giriştiler. Diğer kutsal değerlere karşı açılan savaşlar gibi, bu savaşı da Anayasa Mahkemesinin hukukçuları oybirliğiyle püskürttüler. Avrupa’da cereyan eden derin tartışmaların çoğundan, maalesef dindarlarımız henüz haberdar değil. Ahirzaman hadiselerinin mahiyetini Risâle-i Nur’dan okuyanlar, Batıdaki iman-küfür çatışmasının bizdekilerden daha dehşetli olduğunun farkındalar. Dinsiz felsefenin anavatanı Avrupa’dan dünyanın dört bir yanına kollarını uzatan “dinsiz cereyan” ahtapotunun mahiyetini bilemeyenler, ister istemez Avrupa’daki İsevî-Deccaliyet mücadelesine bigâne kalıyorlar. Ve genellikle bu kıt'adan dünyaya yayılan “İslâm karşıtı” hareketlerin Hıristiyan Avrupa’dan kaynaklandığını zannediyorlar. Batıdaki “dinsizlik cereyanlarının” çatışma alanlarını tesbit edenler göreceklerdir ki, saldırgan ateizm Hıristiyan ve İslâm ayırımı yapmadan insanî değerleri tahribe çalışıyor. Vatikan’ın, son zamanlardaki “saldırgan ateizm” ile alâkalı açıklamalarını bu çerçevede incelemekte fayda var. Almanya Protestan Kiliseleri Birliği Meclisinin Başkanı da bu istikamette beyanatlarda bulunuyor. Avrupa’nın çeşitli kiliselerinde vazifeli başpiskoposların ferdî beyanları da aynı tehlikeye dikkatleri çekiyor. Daha önce de değindiğimiz, XVI. Benedikt’in meşhur Avustralya Gençlik günü konuşmalarının mahiyetini incelediğimizde, Hıristiyanlarla saldırgan dinsizlik arasında henüz ilân edilmemiş bir savaşın günden güne şiddetlendiğini müşahede ediyoruz. Minareye ve tesettüre karşı kampanyalar açarak veya töre cinayetlerini kendisine siper ederek “semavî dinlere” toptan savaş açmış Deccaliyetin mahiyetini yine en açık biçimde Müslümanlar biliyorlar. Zira Peygamber Efendimizin (asm) kıyamet öncesi hadiseleri haber veren sözlerinin zamanımıza uygun yorumlarını Risâle-i Nur’dan okuyanlar, Avrupa’daki çatışmanın hem mahiyetini bilebiliyor, hem de taraflarını tanıyabiliyor. Dünyaya tapanların birinci hedefleri burada kilise. Minareden önce çan. Belki de İslâmî sembollerden önce Hıristiyanlık sembolleri onları rahatsız ediyor. İnsanlığı midesiyle ferci arasına hapsetmek isteyen homoekonomların Pazar gününü mahkemeye taşımaları, kültürel de olsa Hıristiyanlığa ne denli karşı olduklarını gösteriyor. Kamuoyundan kısmen çekindikleri için “İslâmî sembollerin” arkasından, İsevîlere taarruz ediyorlar. İşin çok ilginç bir ciheti de İslâm coğrafyasındaki taraftarlarının ortaya koyduğu tavır. Medyayı dikkatlice inceleyenler, Asya münafıklarından Avrupa dinsizlerine yapılan maddî manevî servisi açıkça görecektir. Hıristiyan Avrupa’nın Noel atmosferine iyice girdiği şu günlerde peş peşe saldırılar bekleyen Hıristiyanlar da “sürekli mücadele” havasına girmeye çalışıyorlar. Medyanın—maalesef—genellikle saldırganların yanında olması mücadeleyi zorlaştırsa da, dinsizlerin mahiyetlerinin teşrihine de bazen bilmeden yardımcı oluyor. Antichrist cereyanın “Noel”in ismini değiştirme çabalarına kamuoyu oluşturarak cevap veren Hıristiyanlar “yılbaşı tatili” yerine Cristmas veya Noel’de ısrar ediyorlar. Bu mücadele sizlere bizdeki “şeker ve et bayramları” mücadelesini tedaî ettiriyordur. Hayata nüfuz edemeyen ve prensibini koyamayan Hıristiyanlığa karşı koyanların muhkem bir şeriatı olan İslâmiyet’e itiraz etmemeleri elbette ki beklenemez. Avrupa’daki bu derin çatışmalarda, Deccaliyetin yanında, bizdeki münafık mülhidlerin nasıl yer aldıklarını gördükleri halde, hâlâ iki yüz-dört yüz sene öncesindeki Avrupa’yı hayal ederek İsevîlere yardıma koşmayan Müslümanların acıklı halleri sizin de dikkatinizi çekiyordur. Saldırgan dinsizlerin taarruzunun yalnızca minareye, başörtüsüne ve Kur’âna olduğunu zannedip, hadiseyi doğru okuyamayan Müslümanlara, “ahirzaman yol haritasını” anlatmaktan başka çaremiz yok. Değişimden dem vurup statükonun skolastiğinde bekleyenlerin kollarından şefkatle tutup, ürkütmeden onları tereddüt köprüsünden geçirerek zamanımıza ulaştırmak zorundayız. Aksi halde kuvvet dengelerinden mahrum şu mücadelede ezilmeye devam edeceğiz. 07.12.2009 E-Posta: [email protected] |