Aile-Sağlık |
Artan ilâç maliyeti ve çözüm Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı düzenlemeler sonucunda hastanın doktora ulaşımı kolaylaştı. Bu da hastalık teşhisini ve tedavi için yazılan reçete sayısını arttırdı. Maliyet arttı. Sağlık bakanlığı, artan ilâç maliyetinin sorumlusu olarak önce mümessilleri suçladı. Hastahaneye gelişlerini engelledi. Oysa onbinlerce gence iş sağlayan önemli bir alan. Liberal ekonomiyi savunan bir anlayışı olan hükümetin üreticinin malını tanıtmasını engellemesi düşünülemez. Sonra doktoru suçlamaya başladı. Dahiliye uzmanı başta olmak üzere birçok branştaki uzmanın bazı ilâçları yazmasını engelledi. Neyse ki çıkabilecek kaosu fark edip bundan da vazgeçildi. En sonunda büyük umutlarla Türkiye’ye gelen yatırım yapan bir çok firmanın motivasyonunu bozan, birçok firmaya “Çekip gideriz!” dedirten kararlar aldı. Oysa yapılacak şey çok basit. Sağlık Bakanlığı’nın reçete yazan doktoru, en az ilâç firmaları kadar önemseyip, etkin ve ucuz tedavi konusunda eğitmesi ve yönlendirmesi... Buna tıp fakültelerinde etkin ve ucuz tedavi dersleri işlenerek başlanabilir.
MURAT AKBAŞ / Uzman Dr. |
07.12.2009 |
Pilli oyuncak, küçük çocuklar için zararlı ÇOCUK Sağlığı ve Hastalıkları uzmanı Dr. Mustafa Tekin, pilli oyuncakların elektromanyetik radyasyon yayması sebebiyle çocukların sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olduğunu söyledi. Tekin, özellikle 0-6 yaş arasındaki çocuklara pilli oyuncak alınmaması uyarısında bulundu. Tekin, pille çalışan oyuncakların oldukça yaygınlaştığını belirterek, artık çok küçük çocuklara bile pilli oyuncaklar alındığını, bunun yanlış olduğunu ifade etti. Pilli oyuncakların elektrikli cihazlar gibi elektromanyetik radyasyon yaydığını dile getiren Tekin, özellikle küçük çocukların bedenindeki su oranı yetişkinlere göre daha fazla olması sebebiyle çocukların daha fazla etkilendiğini vurguladı. Elektromanyetik radyasyonun bağışıklık sistemini zayıflatarak birçok hastalığa dâvetiye çıkardığının altını çizen Tekin, “Küçük çocukların sürekli pilli oyuncaklarla oynaması sağlığı için son derece tehlikelidir. Özellikle 0-6 yaş arasındaki çocuklar pilli oyuncaklardan uzak tutulmalıdır. İnsan bedeninin üçte ikisi sudan ibarettir. Çocuklarda bu oran daha fazladır. Bu sebeple elektromanyetik radyasyon çocukları daha fazla etkiler. Elektromanyetik radyasyon bağışıklık sistemini zayıflatır. Bu da çocuğun daha kolay ve sık hastalanmasına sebep olur. Ayrıca oyuncağın piliyle doğrudan temasta çok tehlikelidir. Akan, yıpranmış pilin muhtevasındaki bulunan ağır metaller birçok organda tahribata sebep olur” diye konuştu.
OYUNCAK ALIRKEN YAŞ ÇOK ÖNEMLİ
TEKİN, oyuncak seçiminde yaşın çok önemli olduğunun altını çizerek, alınan oyuncağın kolay temizlenebilir, zehirli maddeler içermeyen ve çocuğun el becerisini arttırıcı ve hayal gücünü destekleyici olmasına dikkat edilmesi gerektiğini kaydetti. Oyuncak üzerindeki yaş uyarısının dikkate alınmasını isteyen Tekin, “Sağlıksız oyuncak seçimi çocuğun hayatını karartabilir. Sadece elektromanyetik radyasyon tehlikesi değil, kalitesiz ve ucuz kimyasal maddeler kullanılan oyuncaklarda çocuğunuzu zehirleyebilir. Ayrıca çocuğun yutamayacağı büyüklükte oyuncaklar tercih edilmeli. Küçük çocuklara en doğrusu yıkanabilir, tahta veya sert kaliteli plastikten pilsiz oyuncaklar alınmalıdır” teklifinde bulundu. |
07.12.2009 |
Secde Çiçekleri Gözüm dolabımdaki eski gazete arşivlerime takıldı. Sanki ilk defa görüyormuşum hissiyle elime aldım. Salona geçtim. En az 6-7 senedir hiç açmamıştım. Gazeteden kesip sakladığım yapraklar epeyce sararmıştı. Yine sanki ilk defa görüyormuşum gibi merakla incelemeye başladım. ’Meymune İslâmoğlu’ adında bir hanımın yazılarını kesip saklamışım; yayın tarihlerine göre sıralamışım… Yine ilk defa görür gibi bir merakla sırayla okumaya başladım. Okudukça hayrette kalıyordum. “Allah! Allah! Ne kadar güzel yazmış, kesip sakladığıma değmiş” dedim içimden. Okumaya devam ettim. Okudukça Meymune Hanım’a hayranlığım arttı. Hislerini ne güzel dile getirmiş! Ne kadar samimiymiş! Öyle dalmışım ki, ezanın okunduğunun bile farkına varmamışım. Meymune Hanım’ın yazılarındaki halet-i ruhiye beni öyle etkilemişti ki boynumun bile ağrıdığını hissetmemişim. Başımı kaldırınca anladım. “Meymune Hanım’ın yazılarını neden göremiyoruz acaba?” dedim. Gazetemize yazmak aklıma geldi. Gazeteden bir çağrı yapsak belki yeniden yazı gönderir diye düşündüm. Buradan sesleniyorum: ’Meymune kardeşim! Şimdi bile okuduğumda beni halden hale sokan; yazılırken sanki secdedeymiş hissini veren yazılarını yeniden görmek istiyorum. Evet, evet, ‘Secde Çiçeklerini’ yeniden görmek istiyorum. Sana sesleniyorum! Yeniden gönüllerimizin mihmandarı ol. Seni istiyoruz. *** Mesajımı Meymune İslamoğlu çabuk aldı. Ve bana cevap geldi: ’Beni nasıl buldunuz?’ dedim. ’Size ulaşmam zor olmadı, gazetemiz sağolsun’ dedi. Uzun zamandır yazamayışının sebebini şöyle anlattı: Sizin de lezzetle, hayretle okuduğunuz yazılar bıçak gibi kesildi. Ne oldu ben de anlamadım. Elime kalemi alamamak, aldığımda tutamamak… Söyleyecek bir şeyim var mı? Ne söyleyeyim? Söylediklerimi, yazdıklarımı yaşıyor muyum? Ben yazacak kadar yaşamıyorum ki! Yazmak ukalalık gibi gelmeye başladı… Daha iyi yazanlar var... Üstadımız yazmış zaten her şeyi… Gibi bir dizi fikirle kalem benden, ben kalemden uzaklaştık. Bu 6-7 senedir devam ederken bir gün Selahattin Yaşar Ağabey ‘neden yazmıyorsun?’ dedi. ’Ağabey ukalalık gibi geliyor’ dedim. ’Ne demek, olur mu öyle şey? Kendin için bile olsa yaz’ dedi. Bu sözden sonra yaklaşık 9 ay geçti. İçimde bazı fırtınalar kopmaya başladı. Kalem bana, ben kaleme biraz daha yaklaşmaya başladık. Derken gazetede sizin talebinizi görünce, bu bardağı taşıran son damla oldu. Ama artık Esin Fişek olarak yazmak istiyorum. ’Meymune İslamoğlu’nu’ mazinin en nadide sayfalarına, Hafız-i Zülcelal’e emanet ederek sizlere mihmandar olmak istiyorum! *** Aziz Üstadım’ın Lâhikalar’daki bazı mektuplarını okurken dikkatimi çeken bir nokta oluyordu. Üstadım vefat eden kardeşlerinin haberlerini aldığında ne kadar üzüldüğünü, ağladığını yazınca ben biraz şaşırıyordum. Allah! Allah! ’Ölümü bize sevdiren, ölümü anlamlandırmamızı, katlanmamızı sağlayan Üstadım neden bu kadar etkileniyor?’ diyordum. Derken en yakın kardeşlerimizden birini, derken ötekini, derken daha ötekini kaybettim. Kardeş acısını tatmıştım. Üstadım’ın o duygusunu o zaman anladım. Yine, Üstadım ileriki yaşlarında Eski Said dönemine ait eserleriyle karşılaştığında ‘maşallah Said’e. Ne güzel yazmış. İşarat-ül İ’caz için; yazılırken şehid olmaya hazır bir halet-i ruhiye içinde olunduğu için, bir kelimesini bile değiştirmeye kıyamadım’ demiş. Bu duyguyu da aynen olmasa da bilsen Rabbim bana da yaşattı. Meymune İslamoğlu rumuzuyla yazdığım yazıları gerçekten başka birisiymiş gibi gözyaşları içinde okudum. Meymune’ye kıyamadım. Sen orada kal. Sana Esin’den bir zarar gelmesin. Esin’in hataları seni incitmesin istedim. Lütfen bana kırılma!
ESİN FİŞEK |
07.12.2009 |
Kızamıktan ölümler büyük oranda azaldı ARALARINDA BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) gibi kimi örgütleri bünyesinde barındıran ve merkezi ABD’de bulunan Measles Initiative kuruluşuna göre, 2000 yılında 733 bin kişinin öldüğü kızamıktan, 2008’de yaklaşık 164 bin kişi öldü. Büyük çaplı bağışıklama programlarıyla yaklaşık 700 milyon çocuğun aşılanması ve rutin aşıların kapsamının genişletilmesiyle 10 yıldan kısa sürede, kızamıktan tahminen 4 milyon 300 bin ölüm önlendi. Kızamıktan ölümlerle ilgili küresel eğilimin gerisinde kalan, aralarında Hindistan, Endonezya ve Bangladeş’in bulunduğu Güneydoğu Asya ülkelerinde ise 2000-2008 yılları arasında bu hastalıktan ölüm oranları yalnızca yüzde 46 geriledi. Measles Initiative, 2010 yılında, kızamıktan ölümlerin yeniden artmasına sebep olabilecek 59 milyon dolarlık maddî kaynak açığıyla karşı karşıya olduklarını açıkladı. Örgüt, siyasal ve malî taahhütlerin birlikte azalmasının, 2010-2013 döneminde kızamık hastalığı bağlantılı ölümlerin tahminen 1 milyon 700 bini bulması anlamına geleceğini vurguladı.
Çocuklar hâlâ ölüyor
BU arada, ABD Hastalıkların Kontrolü ve Önlenmesi Merkezi’nin yöneticisi Thomas Frieden, kızamıktan ölümlerin önlenmesiyle ilgili küresel çaptaki ilerleme etkileyici olurken, özellikle yoksul ülkelerde “tamamıyla önlenebilir” bu hastalıktan günde hâlâ 400’den fazla çocuğun öldüğüne işaret etti. Kızamığın hızla yeniden ortaya çıkabileceğini belirten Frieden, bu örneğin ABD’de 1989 ve 1991 yıllarında görüldüğünü, bu sürede tahmini 55 bin vak'a ve 130’den fazla ölüm meydana geldiğini kaydetti.Son yıllarda kimi ailelerin, otizme yol açabileceği iddialarıyla ilgili endişe-lerle çocuklarına aşı yaptırmayı reddetmeleri dolayısıyla, ABD ve kimi Avrupa ülkelerinde kızamık vak'alarında artış görülmüştü. WHO da çok bulaşıcı bir hastalık olan kızamığın, mücadele çalışmalarındaki herhangi bir hatada hızla yeniden güçlenebileceğine işaret ediyor. |
07.12.2009 |
Yazılan her 10 reçeteden 1’i, hatalı Daily Telegraph’taki habere göre, Genel Tıp Konseyi’nin sponsorluğundaki araştırmaya göre, hatalar gerekli ilâcı yazmayı unutmak, yanlış doz vermek, hastanın alerjilerini dikkate almamak, okunaksız yazmak gibi hataları kapsıyor. Araştırma çerçevesinde İngiltere’deki 19 hastanede yazılmış 124 bin 260 reçete eczacılar tarafından incelendi ve 11 bin 77 hata tesbit edildi. Eczacıların tesbit edemedikleri hataların sayısının bilinmediği, bu sebeple belirlenen hataların “asgarî” olduğu belirtildi. Hatalarıyla ilgili doktorlarla yapılan görüşmelerde, bazı doktorlar hatalarını kabul ederek bunları eczacıların düzeltmesini beklediklerini söylediler. Araştırmada, hatalı reçetelerin yaklaşık yüzde ikisinde ölümcül hatalar bulunduğu tesbit edildi. Her 20 hatadan birinin ciddî olduğu, çünkü bunlarda dozun ya çok düşük ya da zehirleyici etkisi olacak kadar yüksek yazıldığı, reçetelerin yarısından fazlasında ise gerekli ilâç verilmeden hastanın gönderildiği belirlendi. Manchester Üniversitesi’nden bir ekibin yaptığı araştırmada, sonuç olarak yanlış yazılan reçeteler yüzünden hastalara ciddî zarar gelmediği, bunun sebebinin de muhtemelen eczacıların ilâçlar verilmeden önce reçeteleri kontrol etmeleri olduğu belirtildi. Genel Tıp Konseyi başkanı ve Notthingham Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Peter Rubin, yeni mezun doktorların reçetelerinin yüzde 8,4’ünde hata yaptıklarını, ikinci meslek yıllarındaki doktorlarınsa her 10 reçeteden birinde hata yaptıklarını söyledi. |
07.12.2009 |
Ülker, 65. yılını, “Mutlu Anlar”la kutluyor ÜLKER'İN, “Hayatı Güzel Kılan Mutlu Bir An” konseptli reklâm kampanyası başladı. TV, sinema, yazılı basın, açık hava ve internet reklâmlarından oluşan kampanya, Ülker’in 65 yıldır tüketicisi için oluşturduğu “mutlu anlar”ı konu alıyor. Kampanya öncesinde Ülker’in insanlarda neleri çağrıştırdığına ilişkin geniş bir araştırma yaptıklarını belirten Yıldız Holding Pazarlama Başkanı Ahad Afridi, “Gördük ki hangi yaş ve cinsiyetten olursa olsun insanların, Ülker’in en az bir ürününe dair mutlu bir anısı var. Biz de, kampanyamızı bu güçlü marka gerçeğinin üzerine kurguladık” dedi. Reklâm konseptinin Ülker’in kurucusu ve Onursal Başkanı Sabri Ülker’in “Herkesin mutlu bir çocukluk geçirmeye hakkı vardır” felsefesiyle de uyuştuğunu kaydeden Afridi, reklâmlarda da özellikle bu felsefeyi yansıtmaya özen gösterdiklerini ifade etti. Yönetmenliğini “Broken English” filmiyle uluslar arası alanda tanınan Yeni Zelandalı Gregor Nicholas, görüntü yönetmenliğini ise Belçikalı Danny Hiele’in yaptığı reklâm filminde, Ülker’in “Mutlu Anlar”ını anlatmak için 300 oyuncu rol aldı. Kısa filmleriyle Chicago, Venedik gibi uluslar arası film festivallerde ödül alan Gregor Nicholas, anın arkasında yatan duyguyu başarıyla aktardığı ve reklâm filmleri izleyici tarafından tekrar tekrar beğeniyle izlendiği için tercih edildi. Nicholas’ın uluslar arası şirketler için çektiği reklâm filmleri de bulunuyor. Kampanyanın basın ilânlarında kullanılan fotoğraflarını ise, insan suretlerini gerçekçi bir şekilde yansıttığı fotoğraflarıyla uluslar arası alanda sayısız ödülü bulunan Alman fotoğrafçı Darius Ramazani çekti. Ramazani, kampanyada kullanılan bütün fotoğrafları tabiî ışıkta çekmeyi tercih etti. Ramazani’nin fotoğraf alanında kitapları da bulunuyor. |
07.12.2009 |