S. Bahattin YAŞAR |
|
Hatıralar hatırlanır |
Hatıralar, birer fotoğraf albümü gibi hafızamızda sayfa sayfa duruyor. Zaman zaman dönüp izliyoruz pek çoğunu. Ve biz denen şey, o yaşadıklarımız oluyor. Çünkü ilmek ilmek o yaşananların içindeyiz. Onun için, hatıralar olmasaydı, hayat da olmazdı. Hatıralar, hayatı anlamlı hale getiriyor. Hatıralarımız olmasaydı, kimseleri hatırlamazdık. Kendimizi, annemizi, babamızı, her seferinde yeniden tanımak, yeniden hatırlamak durumunda kalırdık. Oysa annemizi, babamızı gördüğümüzde ne çok hatıralara gideriz. Ne çok yaşanmışlıklar canlanıverir zihnimizde. *** Bütün hatıralarımızın öznesi, kendimiziz. Herkes, kendi etrafında değerlendiriyor hayatı. İnsan, hayatta önce kendi nefsini, akrabalarını ve kendiyle ilgili olan şeyleri sever. Çocukluk yıllarına döndüğünde, çocuklaşmayan insan yoktur. O hatıralarla gülümsemeyen, o hatıralarla oynamayan insan yoktur. Adeta hayatımız, dönem dönem birer fotoğraf albümü gibi hafıza kaydımızda saklı. Çocukluk dönemi, gençlik dönemi, orta yaş ve yaşlılık dönemleri böyle birer albüm. Akranlarımız, oyun arkadaşlarımız, dönemin hatıralarımıza dokunan unsurları, hepsi bütünün birer parçaları. Bu albümler içinde en dikkat çekeni gençlik hatıraları. Çoğunun anlamı yok. Çoğu, neden yaşandığı bilinmeyen cinsten. Çoğu, içinde ‘keşke’ler taşıyor. Ama bir o kadar da, o yaşananlar; birer etkili ders niteliğinde olmuştur. Göz yaşlarına bizi boğan, pişmanlıklar oluşturan, adeta kendimize, duygularımıza hakim olamadığımız dönemin okunaklı ve dokunaklı izleri. Zor dönemin arkasına sığınan, orta yaşlılık yıllarıdır. Artık yaşananlar olgunlaştırmıştır insanı. Her bir hatıra, bu dönemde birer tokat gibi, izlerini taşır yüzümüzde. Onun için, hayatın dersidir bunların hepsi. Kendini sadece hayatın derslerine bırakanlar, cahillerdir. ‘Cahil, cesur olur’ sözü bundandır. İnsan, insanlık tarihi boyunca yaşananlardan ders almalı değil midir? Evet, âlemde yaşanmamış hiçbir şey yoktur. Her şey yaşanmış ve tarihteki yerini almıştır. Yani kardeş kardeşi ilk insanlarla birlikte öldüregeldi; anne-babaya isyan hep olageldi, cinayetler, soygunlar, hırsızlıklar, arsızlıklar hep varolageldi. O zaman nedir günümüzde yaşananlar? Yaşananlar, tekerrürden ibarettir. Zaten ders alınsa, tekerrür eder miydi? İşte bu, cehalettir. Orta yaşlılık hatıralarında, gençlik döneminin hızı ile yaşlılığın insanı ağırlaştıran, olgunlaştıran geçiş izleri vardır. Onun için asıl hayat bu dönemde kendini gösterir. Adeta kırklı yaşlardır bu. Zaten denir ya, bir insan kırk yaşına kadar ne ile beslenmişse, kırkından sonra o beslendikleri onu besler. Yaşlılığın rengi, gençlikte belirlenir. Nasıl bir yaşlılık dönemi isterse insan, bu gençlik ve orta yaşlılık dönemlerinde oluşur. 6-7’li, 16-17’li, 26-27’li yaşların hatıraları ile 60-70’li yaşların hatıralarını yan yana koysa insan, ne çok şey söyler yaşayana, yaşanılanlara? Hayat, bu yaşananlar işte. Anlaşılan, hatıra oluştururken, yarın masamızda karşı karşıya geleceğimizi düşünerek oluşturmalı insan. Hayatımızın her karesi, yaşadığımız hayat odasının duvarlarında bir bir yer alıyor. Yaşananlar, bir fotoğraf sergisi gibi karşımızda. ‘İşte eserleriniz’ diyor adeta. Onun için zaman zaman hatıralarımız bize, biz hatıralarımıza dokunmalıyız. Yaşanmayan bir şeyi hatırlamak diye bir şey yoktur. İnsan, hatıralarındadır. Hatırladıklarımız, hatıralarımızdır. 13.12.2009 E-Posta: [email protected] |