Şükrü BULUT |
|
Tesettürü bayraklaştıranlar... |
Hayreddin Karaman Hocamızın, adına düzenlenen toplantıdaki beyanları hem dikkatimizi çekti, hem de bazı hususları tedai ettirdi. Hayreddin Hocanın ilme ve imam-hatip camiasına yaptığı hizmetleri burada tarif etmekten ziyade, onun millet yolunda yaptığı fedakârlığı hatırlamak, bizi daha çok heyecanlandırır. 12 Eylül’ün devamı niteliğindeki 28 Şubat ihtilâlcilerinin zalimane tatbik ettirdikleri “tesettür yasağına” karşı kahramanca duruşunu herkes alkışlamıştı. Ehl-i ilmin izzet ve şerefini kurtaran bir davranış olarak dinî mahfillerde konuşulmuştu. Zalimlere âlet olmamak üzere üniversitedeki vazifesinden istifa ederek mazlûmların yanında yer almıştı. Samimî Müslümanların hâlâ o izzetli davranışı alkışladıklarına inanıyoruz. 28 Şubat’ın gayri insanî uygulamaları yıllardır devam ederken, imam-hatip ve ilâhiyat kökenli kadrolar siyasette önemli yerlere geldiler. Milletin büyük beklentiler içine girdiği bu yeni dönemde gözler ve kulaklar, din ve vicdan hürriyetini çiğneyen mâkus sürecin tersine işlemesinin intizarına takıldılar. Hepimizin hüzün içinde yaşadığı ve çözüm için ümitler bağladığı zamanlar, su gibi akıp geçti. Hayal kırıklıklarını birlikte yaşadık. İnancı uğruna mağduriyeti göze alan yüz binlerce kız evlâdımız derin bir hüsranı benliklerinde yaşadı. Travmalarla perişan olmuş, ruhî hastalıklara yakalanmış veya kimyasal değişimlere uğramış vakıaların arasından geldiğimizi de biliyoruz. Reel tasvirine selim vicdanların dayanamayacağı dehşetli süreci anlatmayacağız. Anlatmayı bir vecibe kabul ettiğimiz başka hususlar var. Özal’lı 12 Eylül’ün iğfaliyle mukaddes değerleri “dünyevîleşme yolunda” pazarlık konusu yapanların açtığı çığırdan, 28 Şubat sonrasında imam-hatipli ve ilâhiyatçıların rahatlıkla yürüdüklerine hepimiz şahidiz. Hadisenin en hazin bir ciheti ise, bu kadrolarla birlikte “dünyayı güzel yaşamak isteyenlerde”! meydana gelen değişimdir. Eşlerinin ve kız çocuklarının tesettürlü giyimlerinde değişim başlamıştı. Hocalarımız müsaade ederlerse, tesettürde bid’at diyebileceğimiz cinsten, kırmızı çizgileri sıkıntıya sokabilecek radikal bir değişim. Bu değişimin bir kaçışın ipuçlarını verdiğini dikkatlice takip edenler göreceklerdir. Dış örtülerin önce boydan kısalmaları, zamanla başörtülerin boyun ve saçları kapatmayacak şekilde küçülmeleri ve nihayet dinin emrettiği örtünün bütün bütün kalkması... Vücut hatlarını gösterecek daracık üst ve alt giysilerle tesettürün uğradığı değişimin, İslâmî şeairi ve bilhassa tesettürü savunanların vicdanlarını kanatacağını biliyoruz. Bu kanayan vicdanların tesettürdeki “çözülme ve çürüme” sürecine müdahale edeceklerini düşünerek, şu satırları yazıyoruz. Binlerce dinî vaadle devletin en üst kademesinden en alt kademesine yerleşen bu dindar kadroların Hayreddin Hocamız başta olmak üzere, dinî sivil alanda temayüz etmiş hocalarımızın önünde saygıyla durduklarına inanıyoruz. Zaman gösterdi ki, hak ve özgürlükler alanında verilen sözlerin hiçbiri yerine getirilemiyor. Artık gönül arzu ediyor ki, sevgili ve kıymetli hocalarımız, dinî cemaatlerde temayüz etmiş büyüklerimiz, din basamağıyla devlet katına çıkanları ikaz etsinler. Kendi elleriyle hem ailece geleceklerini, hem cemiyetin dinî hayatını ve hem de menfi birer örnek teşkil ettirerek İslâm dünyasının hanım ve genç kızlarının dinî şirazesini bozmasınlar. Siyaset, ticaret, diyanet ve bürokrasi âlemlerindeki dindarlarımızın dinî hayatlarından verdikleri taviz, ahlâken de İslâm toplumunu bir felâkete doğru sürüklüyor. Bütün bunları yad etmekteki muradımızı elbette ki anladınız. Batı felsefesinin sebep olduğu “modernite rüzgârının” başta Anadolu olmak üzere Asya İslâmında kavgaya dönüştüğünü arz etmek istiyoruz. Dindar kadroların vitrini doldurduğu ülkemizde iman, amel ve ahlâktaki dejenerasyonu ülkeyi idare edenler göremiyorlar. Dinsizlik, sefahet ve sihri körpe beyinlere üfleyen dinsiz felsefenin mahsulü romanlar ve sinema filmleri okullarımızı kasıp kavuruyor. Başta İslâmiyet olmak üzere bütün semavî dinlerden kaynaklanan insanî ve ahlâkî değerleri kökleriyle süpüren dehşetli fırtınalara imam hatipli veya ilâhiyat kökenli idarecilerimizin sihirlenmiş gibi bakmaları, millet olarak hepimizi ürkütüyor. Ben de bir imam hatipliyim. Uğruna verilen mücadelenin destanlaştığı neslin dünyevîleşme ile imtihanı gayet çetin geçiyor. Batıdan esen dinsizlik ve sefahet rüzgârının oluşturduğu tufanlar, çokça can ve aileyi ümitsizlik denizlerine taşıdı. Ekonomi, belediyecilik, ticaret ve maddî meselelerde projeleri olan “imam hatip neslinin” aslî vazfiesi ve mecrasında projesinin olmaması elbette sizi de hüzünlendiriyor. Hayreddin Hocamızın, tesettüre giremeyen kızlarımızın “gönül kilidini” ve “suretten öze intikal edemeyenler”in muhtevayı doldurmasını seslendirmesi bize ümit verdiğinden, maruzatımızı bütün hocalarımıza ve dinî cemaatlerin temayüz etmiş temsilcilerine arz ediyoruz. Zira bu felâketin dehşetli neticelerini aynı zamanda Avrupa’daki Müslümanlarla âlem-i İslâmın masum kadınları da görüyor ve ailelerinde yaşıyorlar. Umarız ki, gecikmiş olmayız. 14.12.2009 E-Posta: [email protected] |