Faruk ÇAKIR |
|
Her sektörün derdi ayrı |
Bilindiği üzere ekonominin can damarlarından biri de inşaat sektörüdür. Bu sektörde işler iyiye gidiyorsa, zamanla diğer sektörler de toparlanır, o sektörlerde de işler iyiye gider. Çünkü inşaatlar sağlam temeller üzerinde yükselmeye devam ettikçe, demir-çelik sektöründen çimentoya, elektrik ve su tesisatından havalandırma-klima sektörüne kadar pek çok sektörden de mal ve hizmet alır, onların işlerini de harekte geçirir. Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Hatay Şubesi, bu sektörün dertlerine çare olmak üzere bir toplantı düzenledi. MÜSİAD üyesi iş adamları, İskenderun’da yapılan “İnşaat Sektör Kurulu Türkiye İstişare Toplantısı”nda hem dertlerini, hem de ‘çare’leri dile getirdiler. Toplantıya Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in de katılmış olması sektör açısında faydalı oldu. Çünkü muhatapların olmadığı yerde ‘çare’leri dile getirmek bir anlam ifade etmeyebilirdi. Nitekim, toplantıda dile getirilen bazı sıkıntıların, yeni düzenlemelerle çözüldüğü hatırlatıldı. Başka pek çok konuda olduğu gibi inşaat sektöründe de bir başıboşluk olduğu her halde kabul edilir. 1999’daki ‘Marmara Depremi’ ve sonrasında alınan bazı tedbirler seköre kısmen çeki düzen vermeye sebep olmuşsa da, problemlerin tamamen halledildiğini söylemek mümkün değil. Biraz parası olanın yaptığı en kolay iş ‘müteahhitlik’ değil miydi? Bu yolla yapılan yapılan binaların bugün yıkılıp yeniden yapılması düşünülmüyor mu? Nitekim Bayındırlık ve İskân Bakanı Demir, bu konuya dikkat çekti ve önümüzdeki yıllarda ‘deprem öncesi’ yapılan binaların yıkılıp yeniden inşa edilmesi gerektiği hususunu hatırlattı. Toplantıda dikkat çekilen bir husus da, inşaat sektöründe iş yapanların kısa yoldan zengin olma hırsının verdiği zararlardı. Bakan Demir, “Artık fakirlerin parasıyla kısa yoldan zengin olma devri bitti” dedi ki İnşallah öyle olur. Bayındırlık ve İskân Bakanı Demir, bir de hatırasını anlattı. Bir Alman firması gelmiş ve “Araştırmamıza göre Türkiye’deki müteahhitler yaptıkları işlerden yüzde 30 para kazanıyormuş. Bu mümkün olabilir mi?” diye sormuşlar. Demir de, “Bilhassa devlete yapılan işlerde rakam o civarda olabilir” demiş. Bu bilgiye şaşıran Alman inşaat firması sahipleri, “Biz Almanya’da yaptığımız işlerden yüzde 2 (iki) kazanabilirsek bunu başarı sayıyoruz” diye hayretlerini dile getirmişler. Sadece bu örnek bile ‘en büyük işveren olan devlet’in imkânlarının nasıl çar-çur edildiğini göstermez mi? Gerçi bu durum, Türkiye’de üzun yıllar devam eden ‘yüksek enflasyon’ politikasından da kaynaklanmış olabilir, ama yine de apaçık bir yanlış yapıldığı ortada. Enflasyonun düşmesiyle uzun dönemde bu kârlılığın da kabul edilebilir seviyelere inmesi ve devlet imkânlarının israf edilmemesi en büyük temennimiz. Bu arada, 31 firmamızın “Dünyanın En Büyük 225 Uluslararası Müteahhidi” listesinde yer alması, sektörün köklü bir geçmişi olduğu ve krize rağmen bu noktalara geldiğini gösteriyor. Başka sektörlerde başlayan düzelme, inşaat sektöründe de kendisini hissetirirse ancak o zaman ‘krizi geride bıraktık’ demek mümkün olacak. Birinci krizin yaralarını sarmadan, ‘ikinci kriz’in çıkma ihtimalinden bahsediliyor ki bu durum en başta inşaat sektöründe iş yapanları ürkütüyor. Her söktörün derdi ayrı, ama çaresi aynı: ‘Hırs’a kapılmadan, helâlinden kazanılana rıza göstermek... 14.12.2009 E-Posta: [email protected] |