Faruk ÇAKIR |
|
Bir delik, on ısırık |
Önce terör ateşinin düştüğü sineler yandı ve bu acı bütün Türkiye’yi kapladı. Her şehit cenazesinde olduğu gibi terör lânetlendi, hissiyâtlar galeyana geldi. Elbette, milletin hüzne yuvarlanmasına sevinenler de olmuştur. Adına ister ‘karanlık güçler’ deyin, isterseniz ‘dış mihraklar’ deyin; birileri mutlaka kahkahalar da atmıştır. Pek çok kişinin dikkat çektiği gibi, meydana gelen terör hadiseleri tesadüf olamaz. Terör saldırısının hem zamanlaması, hem de meydana geldiği bölgenin konumu dikkat çekici. “Deprem hariç her şeyin bir senaryosunun olduğu” konuşulan ülkemizde, bu saldırıların da plansız, programsız olması düşünülemez. İçerden ya da dışardan desteklendikleri konusunda ihtilâf olmayan terör örgütlerinin ilk hedefi kargaşa çıkarmaktır. Askerlerimizin şehit edilmesi, milleti galeyana getiriyor ve galeyana gelen kitlelerin de akl-ı selim ile düşünmesi ve karar vermesi mümkün olmuyor. Eş-dost ziyaretlerinde bile bu galeyanın izlerini görmek mümkün. Terörle mücadele noktasında yarım asırdır yapılan yanlışlardan ders alınmadığını gösteren görüşler beyan ediliyor. Terör örgütlerinin hedeflerine ulaşamaması, mücadele edenlerin akl-ı selim ile hareket etmesine bağlıdır. Bu bakımdan bazı sivil toplum kuruluşlarının “Acı ve öfke, adalet ve merhameti esir almasın” çağrısı çok önemlidir. Çünkü terör örgütlerinin ve onları destekleyenlerin hedefi, insanları hisleriyle hareket etmeye sevk etmektir. ‘Delikanlı’lar gibi hisleriyle hareket edenlerin doğru karar vermesi ve terörü sona erdirmesi mümkün değildir. “Bir Müslüman aynı delikten iki defa ısırılmaz” ikazını göz önünde tutarak; aynı delikten iki değil, on iki defa ısırmaya çalışan ‘terör’ün tuzağına düşmemek lâzım. Aynı zamanda bu ve benzeri cinayetlerin ‘fail-i meçhul’ kalmaması da çok önemli. Belki ilk günlerde bu konuları gündeme getirmek can sıkıcı olabilir, ama “Türkiye’nin orta yeri”nde meydana gelen bu katliâmın faillerinin bulunamamasını kabullenmek mümkün değil. “Sınır”da meydana gelen katliâmların failleri bulunamadığında “Komşu ülkeye kaçtılar, komşularımız zaten bize düşman” sözleri sarfedilirdi. Peki “Türkiye’nin orta yeri”nde meydana gelen bu cinayetin failleri nereye kaçabilir? Güvenlik kuvvetleri mutlaka bu konuda ciddî çalışmalar yapıyordur, ama konunun unutulmaması ve unutturulmaması gerekir. “Teröristler vurdu, kaçtı” kolaycılığına sığınılmamalı, katiller ve destekçilerine mutlak sûrette ulaşılmaya çalışılmalıdır. Türkiye’yi idare edenler bu mücadeleyi yaparken “öfkeyle kalkıp zararla oturan”lar konumuna düşmemeli. Milleti teskin etmek için de güven veren ve ikna edici bir dil kullanmalı. Galeyana gelen hisler kontrol altına alınamazsa 25 yıldır ısırılmaya devam ettiğimiz ‘terör deliği’nden bir on yıl daha—belki de daha fazla—ısırılmaya devam ederiz. Allah böyle bir neticeden hepimizi muhafaza etsin. Âmin. 11.12.2009 E-Posta: [email protected] |