Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Açılımdan kaosa mı? |
AKP’nin sekiz puanlık bir gerilemeyle, CHP ve MHP’nin de birer-ikişer puanlık artışlarla çıktığı 29 Mart yerel seçiminin genel siyasî dengelere etkisiyle ilgili olarak “Bu Meclisle işimiz zor” yorumunu yapmıştık. Sebebi, 22 Temmuz öncesinin Meclisinde bir ara tek başına anayasayı değiştirecek çoğunluğu dahi yakaladığı halde, bir daha kolay kolay ele geçmeyecek bu tarihî fırsatı değerlendirememiş olan AKP’nin, özellikle kapatma dâvâsından sonra iyice kolunun kanadının kırılıp, köklü sistem reformları için gerekli irade ve kararlılıktan tamamen uzaklaşması; buna mukabil, söz konusu reformlara karşıtlıkta ittifak eden iki muhalefet partisinin, küçük oy artışlarından yüz bularak, Meclisi bloke etmek için kendilerini daha güçlü bir konumda hisseder hale gelmeleriydi. DTP’nin bu tablodaki işlevi ise, son gelişmelerde de görüldüğü gibi, tıkanıklığı daha da katmerleyecek bir provokasyon unsuru olmaktı. Gelinen noktada tam bir tıkanma yaşanıyor. 22 Temmuz’dan sonra ucundan kıyısından gündeme getirir gibi yapıp da tepkiler üzerine rafa kaldırdığı sivil ve demokratik anayasa projesinden vazgeçip, bilâhare yanlış ve talihsiz başörtüsü girişimiyle bu projeyi tümüyle akamete uğratan hükümetin, ihtilâl anayasası yürürlükteyken hiçbir açılım yapılamayacağı gerçeğini de ıskalayarak iddialı söylemlerle gündeme getirdiği açılım projesinin geldiği yer bir kaos tablosu. Bilindiği gibi Erdoğan açılımı başlatırken ilk görüşmeyi, Başbakan sıfatıyla değil, AKP Genel Başkanı olarak, DTP Genel Başkanıyla yapmıştı. Şimdi diyor ki: “DTP’den zaten ümidimiz yoktu." Bunu bile bile startın DTP ile verilmiş olması ve böyle yapılarak, açılıma baştan reddiyeci bir duruşla karşı çıkan CHP-MHP ikilisine, tepe tepe kullanacakları bir koz daha verilmesi, siyasî basiretle bağdaştırılabilecek bir tavır olabilir mi? Son gelişmeleri, daha güçlü vurgularla “Açılım fiyaskoyla bitti” şeklinde yorumlayan CHP-MHP ikilisine artık DTP de eklenmiş durumda. Dahası, bu partinin de selefleri gibi “kapatılma modu”na girmesi, kendisini aşan sonuçlarıyla, geçmişte bu tür kararların fazlasıyla zedeleyip yaraladığı demokrasimizde yeni bir tahribat ve hasara daha hazır olmamızın işaretini veriyor. Netice itibarıyla DTP ne kadar sakat ve yanlış politikalar uygularsa uygulasın; halkın oylarıyla teşekkül etmiş bir Meclisteki partilerden biri. Kapatılması, Meclise indirilmiş yeni bir darbe anlamına gelir. Ve demokrasiye güveni sarsar. Üstelik böyle bir kararın yol açacağı tahribatın, iç barış ve huzur açısından çok daha vahim sonuçlara yol açabileceğinden endişe duyuluyor. Ve bu durumda, açılım söylemleriyle bilhassa bölge halkının sokulduğu ümit ve beklentilerin, tam tersi bir tablo ortaya çıkmasına bağlı olarak öncekilerden farklı derinlik ve boyutlarda hayal kırıklıklarına dönüşmesinin etkili olacağı aşikâr. Çünkü beklenti ne kadar büyük olursa, gerçekleşmemesi halinde yaşanacak hüsran da o derece derin olur; bu psikolojinin tetikleyeceği tepkiler de o nisbette vahim boyutlara erişebilir. Sokaklarda giderek yayılan çatışma görüntüleri, terördeki tırmanış, sabır ve tahammül sınırlarını zorlar boyutlara erişen şehit cenazeleri, bu ortamda çok tehlikeli bir toplumsal psikolojinin gelişmesini netice veriyor. Ve gerilen sinirler, her türlü provokasyona açık bir zemini besliyor. Böyle bir atmosferde hükümet ve AKP sözcüleri “Başlattığımız açılımı tamama erdirinceye kadar devam ettirmeye kararlıyız” mesajları verirken, söylediklerine kendileri inanıyorlar mı? Neresinden bakılırsa bakılsın, sıkıntılı bir tablo. Ve Lâtif Salihoğlu’nun zaman zaman işaret ettiği gibi, esas itibarıyla Millet Partisi çizgisine dayanan bugünkü iktidarın politikaları ve bunların ortaya çıkardığı sonuçlar, Bediüzzaman’ın MP için yaptığı tarihî ikazdaki (Emirdağ L., s. 747) “Başa geçerse hem etnik, hem din eksenli ayrışmaları tetikler” mesajını doğrular nitelikte. 11.12.2009 E-Posta: [email protected] |