H. İbrahim CAN |
|
Kıbrıs’ta seçimden önce anlaşma olur mu? |
Kıbrıs’ta cumhurbaşkanlığı seçimi sürecine girilirken, seçim öncesi anlaşmaya varılması için çabalar da sürüyor. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, ‘Ben seçilmezsem, müzakereler kalır, sorun çözülmez’ tezi ile bir yandan Türkiye’yi müzakerelerdeki pazarlıklara daha esnek bakmaya zorlarken, öbür yandan da seçimlerde kendisinin desteklenmesini sağlamaya çalışıyor. Geçen hafta bir gazetede yayınlanan röportajında Talat, seçim sonucunu kast ederek ‘Bu göreve gelecek kişi aynı anlayışta değilse sorun olur. Bu da çok açık ve nettir’ sözleriyle bu tezini savundu. Ancak bu arada araya daha önce Kıbrıs’ta çözümü engelleyen Ergenekonculardır imasını sıkıştırarak, rakibi Derviş Eroğlu’nu yıpratmaya çalıştı. Kulislerde Rum kesiminin Cumhurbaşkanlığı seçiminde Rum tarafının yüzde 20 etkili olması şartını, Talat’ın Türkiye’ye kabul ettirmeye çalıştığı söyleniyor. Ortada iki toplumca kabul edilmiş bir anlaşma olmaksızın böyle bir şartın kabul edilebilir yanı yok. Bu arada Eroğlu da “iki halkın eşitliği,” “Türkiye’nin garantörlüğü” ve “Türk askerinin adadaki varlığının sürmesi” şartlarından vazgeçilemeyeceğini savunmaya devam ediyor. “Müzakere masasına benim alternatifim yoktur, tek alternatifim Kıbrıs’ın birleşmesidir diye oturursanız taviz vermeye mahkûmsunuz, taviz vereceğinizin mesajını veriyorsunuz demektir. İki ayrı devlet o adada yaşayabilir” diyor Eroğlu. Böylelikle kendisinin seçilmesi halinde, müzakerelerin çıkmaza gireceğinin de haberini vererek, bu görüşü savunanların desteğini almaya çalışıyor. Ancak bu değerlendirmelerinin seçime yönelik propaganda kapsamında olduğu unutulmamalıdır. Yoksa anlaşmaya dayalı olarak kurulmuş bir Federal Kıbrıs’ta garantör ülkelerin asker bulundurmasına elbette imkân kalmayacaktır. Bu konudaki ilginç bir değerlendirme de Rum lider Dimitris Hristofyas’tan geliyor. Ekonomist’te atıf yapılan bir mülâkatında Hristofyas’ın ‘Kıbrıs’ta bir çözümün, Başbakan Erdoğan ile generaller arasındaki güç mücadelesine kurban gidebileceği’ imasında bulunduğu belirtiliyor. Bütün bu değerlendirmelerin taraflı olduğu kuşkusuz. Ortada bir gerçek var. Müzakereler sürüyor ve bazı konularda mutabakat da sağlandı. Bunlar arasında iki kurucu devletten oluşan bir federal devlet kurulması da var. Ancak bu yönetimin ayrıntıları, devlet başkanının seçimi, parlamentonun oluşumu, toprak ve mülkiyet, garantörlük gibi çok önemli konularda henüz bir uzlaşmaya varılmadığı gibi yakın zamanda varılması da zor görünüyor. Tabiî bunda Rum kesiminin zaten acil çözüm arayışı içinde olmaması, AB tarafından Türkiye’ye baskı yapılarak limanların açılması halinde başkaca bir sorununun kalmayacağını düşünmesi de önemli yer tutuyor. Bu yüzden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılacağı Nisan ayına kadar bir anlaşmaya varılması, bu anlaşmanın iki toplumca oylanarak kabul edilmesi imkânsız denecek kadar güçtür. Bu seçimleri Derviş Eroğlu’nun kazanması da büyük ihtimaldir. Öyleyse Türkiye’nin meseleyi bu gerçeklerin ışığında ele alması ve seçim sonrasında müzakerelerin sürmesini sağlayacak adımlar atması gerekmektedir. Talat’ın iddiasının aksine, Eroğlu’nun seçilmesi halinde, müzakereler kesintiye uğramayacaktır. Zira Eroğlu’nun Türkiye’nin politikaları ve taleplerine aykırı bir politika izleyerek, uzlaşmaz bir tutum benimseyeceğini düşünmek yanlış bir tavır olacaktır. Geçmişte Türkiye’nin Kıbrıs politikalarını belirleyen güç dengesinin değiştiği ve yeni durumda Kıbrıs’ta bir çözüme gidilmesini isteyen görüşlerin egemen olduğu, bu yüzden Eroğlu’nun da geçmişteki tavrını sergileyemeyeceği unutulmamalıdır. Kısacası; çözümün seçim sonrasına kalması ihtimali yüksek olsa da, yeni cumhurbaşkanı müzakereleri Türkiye’nin politikaları doğrultusunda sürdürecek ve Kıbrıs’ta bir anlaşmaya çok da uzak olmayan bir gelecekte ulaşılacaktır. 17.12.2009 E-Posta: [email protected] |