H. İbrahim CAN |
|
Tahriklere rağmen açılım sürmeli |
Son günlerde bir çok şehrimizde bazı Kürt vatandaşları sokağa döken tahrikçilerin istediği ne? Önce Öcalan’ın yeni hücresinin küçüklüğünü bahane ettiler; yalan olduğu ortaya çıktı. Şimdi çocukları öne sürerek ne için kargaşa çıkardıkları belirsiz. DTP de bu eylemlere öncülük yapıyor. Zaten 8 PKK’lının sınırdan girişinde yapılan gövde gösterisinden, DTP’lilerin çeşitli kentlerdeki toplantılarından huzursuz olan vatandaşları dehşete düşüren, hükümetin demokratik açılım çabalarına husumet duymaya iten tahrikçi bir tutum sergiliyor. Kürt sorununun barışçı yollarla ve demokratik açılımla çözmek için yola çıkıldığı bir dönemde, Kürtler adına hareket ettiğini söyleyen bir parti ve örgütün, açılımın önünü açmak için yapıcı tavırlar sergilemesi gerekmez miydi? Polise ve askere taş atmak için öne sürdüğü çocukların geleceğini kurtarmak için, tüm eylemleri durdurması, gelen sekiz teröristi parti lideri gibi sağda solda konuşturmak yerine susturup evlerine göndermesi, sorunların çözümü için devletle el ele vermesi gerekmez miydi? Ama onlar tam tersini yapıyorlar. Bu olaylar ve DTP’nin tavrı bir gerçeği açıkça gösteriyor: DTP ve PKK, Kürt sorununun çözülmesini istemiyor. Peki neden? Bunun nedenini; uyuşturucu, silâh ve insan kaçakçılığından elde edilen ve milyarlarca dolar tutan yasadışı gelirde aramak çok mu komploculuktur? Siyasî rant elde etme telâşı, güç kavgası, makam hırsı gibi açıklamalar nedense çok hafif kalıyor bu tahrikçi tavrın karşısında. PKK’nın sahiplerinin ellerindeki bu silâhı kaybetme telâşına düşmeleri de sanıyoruz bu tahriklerde etkili oluyor. Sokaklardaki kargaşa o hale geldi ki; devlet “Kürtçüye rağmen Kürt için” barışçı çözüm peşinde koşuyor gibi görünmeye başladı. Başından itibaren bu açılımı desteklediğimizi belirttik. Zira bu topraklarda yüzyıllardır birlikte yaşayan, aynı dini, aynı tarihi, aynı yurdu paylaşan insanlarımızı etnik kökenine göre ayırıp, sınıflara bölen, otuz yıldan fazla süre içinde yaklaşık kırk bin vatandaşın canına kast eden bu sorun bitmeliydi. Ancak sınırdan girişle başlayan gelişmeler, hükümetin bu hususta çok da planlı ve hazırlıklı olmadığını gösterdi. Kamuoyunu hazırlamadan, PKK’nın tasfiyesine yönelik planlama ve müzakereler tamamlanmadan, Kürt vatandaşları bile yeterince aydınlatmadan atılan adımlar şu ana kadar başarılı olamadı. Buna gizli ellerin Kürt vatandaşlara yönelik kışkırtmaları da eklenince, sokaklar savaş meydanına döndü. Aslında benzer bir deneyimi yaşayan İngiltere’ye bakıldığında, etnik ayrılıkçılık sorununun çözümünde izlenecek adımlar kolaylıkla görülebiliyor. IRA’yı benzer bir usulle etkisiz hale getirdi İngilizler. Bu adımları ülkemiz açısından özetlemek gerekirse; sırasıyla örgütün tüm silâhlı militanlarının sınır dışına çıkması, örgütün silâhsızlandırılması, kapsamı ve nitelikleri açıkça belirlenmiş bir af çıkarılması, silâhsızlanan ve af kapsamında yer alan militanların ülkeye girişi, toplumlar arasında yıllardır oluşan yaraların sarılması ve sosyo-kültürel haklar konusunda adımlar atılması gerekiyor. Ancak hükümet olabilecekleri hesaplamadan dördüncü adımdan başlayarak, girişlerin gövde gösterisine dönüşmesini, Kürt kökenliler dışındaki tüm vatandaşların rahatsız olmasını önleyemedi. Umarız Kürtlerin temsilcisi olduğunu söyleyenlerin aklı bir an önce başlarına gelir ve bu büyük tarihî fırsatı kaçırmazlar. Hele de sine-i millete dönme fikrini asla fiiliyata dökmezler. Dileriz hükümet bu tepkilere ve bunun getirebileceği siyasî faturaya bakıp, demokratik açılım çabalarından vazgeçmez. Kısacası; Kürtçülere rağmen Kürtler için değil, Kürtlerle birlikte tüm ülkemiz vatandaşları için demokrasi, barış ve huzur dolu geleceğe yönelik adımlar sürmelidir. 08.12.2009 E-Posta: [email protected] |