Cevher İLHAN |
|
Derin tahrikle provoke… |
“Açılım”ın Habur sınır kapısındaki şovlarla askıya alınmasının ardından yapılan eylemler, terörden nemâlanan terör örgütü ve işbirlikçisi iç ve dış mahfillerin demokratikleşmeyi istemediklerini açıkça su yüzüne çıkarmakta. Kandil’den “önderliğin emriyle” geldiklerini belirten PKK’lıların DTP toplantılarında konuşturulmalarıyla tetiklenen olaylar, derin tahriki deşifre etmekte. Hükümetin İmralı’ya “yeni koğuş komşuları” göndermesine rağmen “PKK’nın kuruluş yıl dönümü” ve kırk bin insanın ölümünden sorumlu idama mahkûm olmuş terörist başı “Öcalan’ın cezaevi şartlarının düzeltilmesi” bahanesiyle posterleri ve PKK amblemi altında eylemlerin artması, bu tesbitin te’yidi olmakta. Tıpkı Nevruz “kutlamaları”ndakine benzer kışkırtıcı gösterilerde olduğu gibi Doğu’dan Batı’ya Anadolu’nun muhtelif merkezlerinde tertiplenen mitinglerde tahrik komplosu kurulmakta. Göz göre göre polisler taş yağmuruna tutulmakta, çatışmalar yaşanmakta. Terör örgütü ve ifadesiyle “siyasî temsilcileri”nce yurt çapında fitne fitili yakılmakta. İzmir’deki tahrikten sonra peşpeşe karakollar, postaneler, işyerleri ve sivil araçlar ateşe verilmekte; polislere, taşlarla, havai fişeklerle, molotoflarla saldırılmakta. Emniyet araçları, yolcuların bulunduğu belediye otobüsleri yakılmakta…
“AÇILIM”DA KIRILMA VE ŞIMARMA! Provokasyonların, DTP’nin “terörü durdurmada etkin olmadığı” itirafının ve “terör örgütünün muhatap alınması” teklifinin peşinden gelmesi, “açılım”la şımaran terör örgütünün, kavga ve kargaşayla çatışma ortamı peşinde olduğunu ortaya koyuyor. Cumhurbaşkanı Gül, “Kanunsuz şeylere kimse boyun eğmez; onların hepsi tek tek toplanır, terör artık bu coğrafyada kalamaz; elinde silâhı olan gelecek, vazgeçecek” diyor. Ne var ki terör örgütü, silâh bırakıp terörden vazgeçmeyeceğini her fırsatta deklâre ediyor. Dahası, gelenler, “terör örgütünün tâlimatıyla gönderildiklerini” ve “pişman olmadıklarını” açık açık söylüyorlar. “İmralı muhatap alınmaz ve ‘yol haritası’na göre hareket edilmezse kan akmaya devam eder, terör sürer” diye sürekli tehditler savuruyorlar. Kısacası, PKK’nın kurulduğu köydeki evde “resmen kutlama”yla yetinmeyen terör örgütü sempatizanları, “açılım”dan cür’et alarak “açılım”ı provoke ediyor. Yüksekova’dan Mersin’e, Şemdinli’den Antalya’ya, Doğu Bayazıt’tan, Hakkâri’den İzmir’e, Ağrı’dan İstanbul’a, bütün yurtta provokasyonlara devam ediliyor. Terörün durdurulması ve “açılım”ın önünün açılması bir yana, “terör örgütünün kurulmasını kutlama gösterileri”yle etnik husûmet telkin ediliyor. “Açılım süreci”, “ayrıştırma ve bölünme süreci”ne dönüştürülüyor. Irkî ayırımlarla kavmiyetçiliğe ve tefrikanın azdırmasına âlet ediliyor… Görünen o ki “açılım”da vâhim bir kırılma var. Bu “kırılma”, Türkiye’nin hayrını istemeyen ecnebilerin güdümündeki terör örgütünü çeyrek asırdır terör taşeronu olarak besleyip kullanılmasının yanı sıra, hükûmetin “açılım”daki zâfiyetini ele veriyor. Başbakan, her fırsatta muhalefetin “projesi”nin olmadığından bahsediyor; “kifâyetsizlik ve çapsızlık”tan dem vuruyor. Lâkin hükûmetin de doğru dürüst bir “açılım projesi”nin olmadığı, “açılım”ın içinden çıkılmaz hale gelmesinden anlaşılıyor.
“AÇILIM”, MOLOTOFLARIN DUMANINDA BOĞULUYOR… Belli ki terör örgütünün şımarmasında, siyasî iktidarın peşinen Öcalan’ın “federasyon”un ötesinde ayrılık ve iftirakı hedefleyen “yol haritası”na karşı kararlı bir tavır ve esaslı bir alternatif ortaya koyamaması etkili olmuş. Dünyanın hiçbir yerinde terörü sürdüren terör örgütüyle doğrudan ya da dolaylı görüşülmezken, Ankara’nın terörün devam ettiği esnadaki “açılım”ı, terör örgütü ve “siyasî temsilcileri”nce, bir “teslimiyet” ve hatta “mecburiyet” olarak yorumlanıyor. Terör örgütü, Türkiye’nin bütün ısrarlı taleplerine rağmen Kuzey Irak’ta lüks içinde serbestçe dolaşan terörist elebaşlarından bir tekini dahi teslim etmeyen işgalci ABD’ye ve kontrolündeki Kuzey Irak yerel yönetimine sırtını yaslamış… Buna mukabil terörün durması ve terör örgütünün silâh bırakması için Ankara’nın bir plânı yok. Siyasî iktidarın “açılım”da net ve kararlı bir siyasî hedefi bulunmuyor. AKP hükûmeti, Irak’ın toprak bütünlüğünde direten, PKK’nın tasfiyesi için “stratejik müttefiki” ABD’nin işgalindeki Irak’ta yüzlerce terörist elebaşının teslimini şart koşan, Kerkük’ün statüsünün oldubittiye kurban edilmesini kabul etmeyen siyasî irâdeyi sergileyemiyor. Örgütün Avrupa ve Amerika’daki finans kaynaklarının kurutulmasına, propaganda merkezlerinin kapatılmasına, terörü palazlandıran uyuşturucu, insan ve silâh kaçakçılığının önlenmesine dair etkili bir politikayı yürütemiyor. Bağdat’a rağmen son zamanlarda sıkı-fıkı olduğu Erbil’den Kandil’deki ve diğer kamplardaki teröristlere her türlü silâh, para, ilâç ve lojistik destek yollarının kesilmesini sağlayamıyor. Neticede Ankara’nın kırılgan “açılım”ı, molotof kokteyllerinin dumanında boğuluyor… 03.12.2009 E-Posta: [email protected] |