Cevher İLHAN |
|
“Birinci Avrupa” ile “İkinci Avrupa” ayrışıyor |
İsviçre’deki “minare yasağı”, sadece Batı’nın çirkin yüzünü deşifre etmekle kalmamakta, Bediüzzaman’ın târifiyle “iki Avrupa” gerçeğini bir defa daha ortaya çıkarmakta. “Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir” ikazıyla başlayan Bediüzzaman’a göre, “Birisi, İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye (insanlığın sosyal ve medenî hayatına) nâfi (faydalı) san’atları (sanayii) ve adâlet ve hakkaniyete hizmet eden fünûnları (fenleri, ilimleri) tâkip eden ‘ birinci Avrupa.” Diğeri, “felsefe-i tabiiyenin (inkârcı, maddeci, tabiat felsefesinin) zulmetiyle (karanlığıyla) medeniyetin seyyiâtını (kötülüklerini, çirkinliklerini) mehâsin (iyilikler ve güzellikler) zannederek beşeri (insanlığı) sefâhete ve dalâlete sevk eden bozulmuş ‘ikinci Avrupa.” (Lem’alar, 167-172) Doğrusu “başörtüsü yasağına onay”la “camilerde minare yasağı”, bu “iki Avrupa”yı âdeta ayrıştırmakta. Avrupa’nın “inanç ve din özgürlüğü” sicilini lekeleyen yasaklı referanduma Avrupa’dan yükselen tepkiler, “iki Avrupa”nın ana umdelerini belirlemekte. İnsanlığı kasıp kavuran inançsızlık, ahlâkî aşınma, mimsiz medeniyetin fantezileriyle azan sefâhet ve artan sefâlet felâketine karşı Müslümanlarla Hristiyanların işbirliğini istemeyen tahribatçı mihrakların komplosuna gelinmekte. Ve bizzat Avrupalıların ikrarıyla, “doğru İslâmiyeti” tanımayan Avrupa’yı oyuna getirmekte…
MİNARE YASAĞI VE “İKİ AVRUPA” GERÇEĞİ Öncelikle İsviçre Dışişleri Bakanı Micheline Calmy-Rey’in, hükûmetin yasaktan büyük kaygı duyduğunu ve farklı kültür ve dinlerin bir arada yaşamasına konulan sınırlamaların İsviçre’nin güvenliğini de tehlikeye attığını söylemesi, bunun ilk ifâdesi. İsviçreli Müslümanların toplumla iyi kaynaştıklarını nazara veren bakanın, “referandum”un provokasyon riskinin aşırılığı alevlendirdiğine dikkat çekmesi, oldukça anlamlı. Keza 56 üyeli Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşikilâtı’nın Atina’da yapılan dışişleri bakanları toplantısında, yasağın AGİT’in kuruluş esaslarından olan din özgürlüğü ile bağdaşmadığının belirtilmesi ve düzeltilmediği takdirde “Avrupa’da kültürel soğuk savaşı başlatacağı” uyarısı, Avrupa’nın yanlışı itirafının ilk işâreti... Almanya Kuzey-Ren Vestfalya eyâleti Uyum Bakanı Armin Laschet’in, göç toplumunda dinler ve kültürler arası diyalogun ve temel hakların başında gelen din özgürlüğünün halk oylamasına götürülemeyeceğini kaydetmesi, Avrupa’da yankılanan sağduyulu seslerden. Yine Yeşiller Partisi Eş Başkanı Claudia Roth’un, “Bu oylamayla din özgürlüğü ayaklar altında alınıyor” eleştirisi, aynı partinin Federal Meclis Üyesi Jerzy Montag’un, “din özgürlüğüne müdahale” açıklaması, hukuka ve insan haklarına saygılı Avrupa’nın feverânı. BM İnsan Hakları Yüksek Temsilcisi Navi Pillay’ın, “yabancı düşmanlığını kışkırtan derinden bölücü bir kampanya” dediği referandumu kınayıp, yasağın “ayrımcılık” ve “uluslararası hukukla çeliştiği” tesbiti, bunun te’yidi. Keza Vatikan’ın minare inşaatı yasağını “aymazlık” olarak niteleyip “endişe verici” ikazından Alman Katolikleri Merkez Komitesi Başkanı Alois Glück’in, “insanların bir arada yaşamasına zarar veren bir havanın oluşturulduğu” yorumuna; Almanya Kültürlerarası Konseyi Başkanı Jürgen Micksch’in oylamayı “felâket” olarak tanımlayıp “Müslümanlara karşı bir ırkçılık” değerlendirmesine kadar Avrupa’dan iletilen itirazlar,“adâlet ve hakkaniyete hizmet eden ‘birinci Avrupa’”nın açık alâmetleri… Özetle Danimarka Halk Partisi’nin Başkanı Pia Kjeaergaard’un yasağı savunmasına mukabil, İsviçre Federal Meclisi ve Eyaletler Meclisi’nin, yasağın BM İnsan Hakları Beyannâmesi ile din özgürlüğünü koruyan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesine ve insanlara din, dil ve ırklarından dolayı ayrımcılık yapılamayacağını teminat altına alan 14. maddesine aykırı bulması, “iki Avrupa” gerçeğine âdeta ayna tutmakta… AVRUPA’NIN ŞAŞIRTILMASI Görünen o ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine şikâyeti durumunda İsviçre “Avrupa prensipleri”ni ihlâl etmekten suçlu bulunacak. Yıllarca sürebilecek davadan itibarı zedelenecek. Gerçek şu ki AİHS’nde güvence altına alınan, vatandaşların dinlerini öğrenmeleri ve yaşamaları yasası çiğnenmekte. 17. maddesinde, “devletin, hiçbir suretle topluluğa veya vatandaşlara sözleşmede tanınan hak ve özgürlükleri yok edemeyeceği veya sınırlandırmayacağı” hükmü hiçe sayılmakta. Neticede her ne kadar AB üyesi olmazsa da Avrupa’nın bir parçası olan İsviçre’nin bu tavrı, AB kriterlerinin başında gelen, “tüm bireylerin, herhangi bir ayırım yapılmaksızın dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî görüş ve felsefî inanç veya dinine bakılmaksızın tüm insan hakları ve temel özgürlüklerden tam olarak yararlandırılması; düşünce, vicdan, din ve ibâdet özgürlüklerinin sağlanması” perspektifiyle tam tezat teşkil etmekte… Bediüzzaman’ın tesbitiyle, Avrupa’yı “sefâhet ve dalâletle bozulmuş ve İsevî dininden uzaklaşmış Avrupa!” haline getirmek isteyen, “Deccal gibi birtek gözü taşıyan kör dehâsı ile ruh-u beşere (insanlığa) cehennemî hâleti hediye eden” dinden ve mâneviyattan bîbehre bozguncu küresel fesad şebekeleri İsviçre’yi ve Avrupa kamuoyunu şaşırtmakta… Avrupa’yı, “ikinci bozuk Avrupa” yapmaya uğraşan; İlâhî esaslardan uzaklaştırarak ahlâken çökertip, madden ve mânen perişan ederek “çürük ve esassız esaslar”la ifna etmeye uğraşan ifsad odakları, Avrupa’yı bu derekeye düşürmekte… 06.12.2009 E-Posta: [email protected] |