Cevher İLHAN |
|
Terör, tehdit, tezgâh ve tuzak… |
Türkiye’nin gündemi, Tokat’ta tuzağa düşürülen 7 askerin şehit edilmesiyle sarsıldı. Anayasa Mahkemesi’nin DTP’nin kapatma dâvâsını esastan görüştüğü günde, başta Başbakan Erdoğan’ın Obama’yla görüşmesi olmak üzere, Danimarka’da 192 ülkeden 15 bin kişinin katıldığı küresel ısınma felâketine karşı “dünya büyük iklim zirvesi” ve diğer önemli birçok iç ve dış gündem gölgede kaldı… 141 delilli olayda, aralarında milletvekillerinin ve belediye başkanlarının da bulunduğu 219 kişiye beş yıl süreyle siyasî yasak getiren DTP “kapatma dâvâsı”nın Mahkemede ele alındığı sırada, “terör eylemlerini organize etmek” iddiasıyla yargılanan partinin Eşbaşkanı Türk’ün parti grubunda zehir zemberek konuşması, “açılım”ın çıkmazını ortaya koyuyor. DTP Eşbaşkanı, daha önceki partilerin kapatılmasında olduğu gibi yine “terörün artacağı” tehdidini savurmakta; “muhatap alınmamak”tan yakınmakta. Oysa peşinen “terörün bitmesi”nde ve “terör örgütünün silâhı bırakması”nda “etkin ve yetkin olmadıklarını”, “Ankara’nın İmralı’yı ve terör örgütünü muhatap almasını” söyleyen kendileri… DTP sözcülerinin, “Öcalan’ın cezaevi şartlarının düzeltilmesi” ve “İmralı’yı adres göstermeleri”nde olduğu gibi “kapatma dâvâsı”ndaki iddiaları haklı çıkarırcasına terör üzerinden siyaset yapmaları, “Öcalan muhatap alınmazsa terör bitmez” demeleri, ister istemez “DTP’liler partinin kapatılmasını mı istiyor?” sorusunu sordurmakta… TERÖR ÖRGÜTÜNÜ TASFİYE ÇIKMAZI Kesin olan şu ki “kapatma dâvâsı”nın sonucu ne olursa olsun “açılım” sürecinin DTP ile götürülemeyeceği ortada. Günlerdir Doğu’dan Batı’ya şehirleri, sokakları ateşe veren olayları bir tek kelimeyle olsun kınamayan; dahası arka çıkan DTP’nin “demokratik açılım”ı sabote ettiği, terör örgütünden “tâlimat” aldığı ve hiçbir inisiyatifi sergileyemediği kanaati oldukça yaygın. Terör örgütünün muhatap alınması sözkonusu olmadığına göre, baştan beri “terör örgütünün sürece dahil edilmesi”nde direten “Öcalan’ın liderliğini tescili” peşindeki DTP’nin örgüte “aracılık” ve “sözcülük” etme dışında bir işlevi kalmıyor. Eşbaşkanlarının, “Kapatılsa kapatılsın; biz de sine-i millete döner ve seçimlere de katılmayız” restleri (!) bunun ifâdesi… Belli ki terör örgütüyle ilişkileri açığa çıkan DTP de son demde anarşi ve kargaşaya çanak tutan haliyle kamuoyunda “inandırıcılığı”nı kaybettiğine, terör örgütünün “baskısı” ve emr-i vakileri karşısında bir siyasî ağırlığının kalmadığına kani… Sokak eylemleri ve saldırıların ardından kurulan tezgâhla yeniden askerlerin şehit edilmesi, DTP’nin, “terör olayları devam eder” şantajının da bir hükmünü bırakmamakta. “Açılım koordinatörü” İçişleri Bakanı Atalay’ın, “Açılım’ın öncelikli hedefinin terörün durması, terör örgütünün silâh bırakması, dağdan inmesi ve tasfiye edilmesi” olduğunu belirtmesine karşılık, DTP eşbaşkanları “terörün tasfiyesini kabul etmedikleri”ni bildiriyorlar. Hükûmetin “terörü tasfiyesi”nin bir “komplo” olduğunu belirtiyorlar. PKK gibi DTP de kendi içinde kontrolden çıkmış. Türk, askerlerin öldürülmesinin yüreklerini parçaladığını söylerken, diğer Eşbaşkan Ayna, “Tabanımız ‘Dağa çekilin’ çağrısında bulunuyor; böyle giderse terör devam eder 80’lerden, 90’lardan daha kötü olur” diye konuşuyor. Açık açık “PKK’nın silâh bırakmayacağını, terör örgütünün tasfiye edilmesine razı olmayacaklarını” açıklıyor. Amaç, çatışma görüntüsüyle, kargaşa ve kaosla “Kürtlerle Türklerin bir arada yaşayamayacağı” havasını vermek; tefrikayı azdırmak… DEMOKRATİKLEŞME PUSUYA DÜŞÜRÜLMEKTE… Özetle siyasî iktidar, Kandil’den gelmeleri, terör örgütünün pişman olduğu ve silâhı bıraktığı izlenimini vermeye çalışırken, dağdan dönen Habur şovu aktörlerinin ısrarla “pişman olmadıklarını” ve “örgütün tâlimatıyla geldikleri”ni söyleyip “silâhların bırakılması”nın ve “terörün durması”nın sözkonusu olmadığı “mesajını” vermeleri, “açılım”ı tıkamış. DTP’yi de devre dışı bıraktırarak 40 bin insanı katleden, bebekleri, çocukları, kadınları, yaşlıları hunharca öldüren terör örgütü PKK’yı “Kürtlerin özgürlük örgütü”, terörist başını “Kürtlerin siyasî temsilcisi” gösterme işgüzarlığı, “açılım”ı dinamitlemekte. Ve ortaya hiçbir proje koymadan, içini doldurmadan “ucu açık” bırakılan “açılım”ın şehit cenazeleriyle, sokak eylemleriyle vardığı varta, hükûmetin bu husustaki hazırsızlığını su yüzüne çıkarmakta. Kaderin şu cilvesine bakınız ki DTP, “açılım”ı başlatan AKP hükûmetini, “ateşle oynamakla, gizli bir ajandası olmakla” suçlamakta. Ülkenin yangın yerine döndüğü, şehit cenazelerinin peş peşe geldiği süreçte, büyük iddialarla ortaya atılan “açılım”, içinden çıkılmaz hale gelmekte. İçişleri Bakanı, “Açılıma devam” ısrarını sürdürmekte; ama “açılım”ın ne olduğunu hâlâ kimse bilmemekte. Hükûmetin “taş atan çocukların cezalarını hafifleten” düzenlemenin de içinde bulunduğu “torba kanun”un Meclis komisyonunda ele alınması da ertelendiğine göre, altı aydır başta ekonomik kriz ve demokratikleşme olmak üzere Türkiye’nin gündemini kapatan “açılım,” açılmadan kapanmakta… Sisli ve puslu havada askerlere kurulan pusu, demokratikleşmeyi pusuya düşürmekte; öfke, kin ve nefreti körükleyen, hatta karşı saldırıları tetikleyen tepkilerle milletin ve ülkenin birlik ve beraberliğine suikasta dönüşmekte. Aylardır gündemin birinci maddesi olan “açılım” projesinin bir türlü hayata geçirilmemesi, başta sivil anayasa ve demokratik reformlar olmak üzere kararlı bir adım atılamaması, kamuoyunu hazırlayamaması, fırsat kollayan fitne odaklarının işine yaramakta. AKP siyasî iktidarı ciddî demokratik bir irâde koyamamış; bizzat Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın “tarihî fırsat” dediği “açılım” yanlış politikalarla tuzağa düşürülmekte… Tuzağa dikkat… 10.12.2009 E-Posta: [email protected] |