H. İbrahim CAN |
|
İran’ın yeni füzesi ve süper güçlerin eskiyen başlıkları |
Batı, İran’ın nükleer programına yüklenirken, İran pervasızca yeni füze deniyor. Karadan karaya uzun menzilli yeni Sacil-2 füzesi Türkiye’yi aşıp Avrupa’ya, Körfezdeki Amerikan üslerine ve İsrail’e uzanabilecekmiş. Geçen Eylül’de de tam Batılı ülkelerle nükleer sorunların görüşüleceği günlerde iki uzun menzilli füze denemişti. Bunlar da yetmemiş Kum şehrinde gizli bir uranyum zenginleştirme tesisinin bulunduğunu açıklamıştı. Batılıların zenginleştirilmiş uranyumu, nükleer yakıt karşılığı bir başka ülkeye gönderme teklifini reddetmesi de bir başka meydan okuma idi. Aslında Obama’nın Medvedev ile nükleer başlıkları azaltma anlaşmasına varmak üzere olduğu bir günde bu testin yapılması çok da önemli görünmüyor. Zira, bu iki süper gücün nükleer başlık sayısı, yedi yıldaki azaltma sonrasında bile ikibine yakın olacak. Halbuki dünyayı cehenneme çevirmek için bunlardan birkaç tanesi yetip de artacak durumdadır. Bu stokları azaltma politikasının öbür yüzünde bu nükleer başlıkların önemli bir kısmının zaten bu süre içinde kullanım dışı kalacak olması yatıyor. Rusya’nın 500 nükleer başlığı yedi yıl sonra kendiliğinden kullanılamaz bir tehlikeli çöpe dönüşecek. Bu durumda kendileri dünyayı defalarca yok edecek nükleer silâhlara sahip olan ülkelerin, İran’ın nükleer programına ateş püskürmeleri ikiyüzlülükten ibaret. Bu arada İran’ın bu çalışmalarından en çok kaygı duyan ülke olan İsrail’de, gelecek ilkbahar ya da yazda İran’a saldırma planları tartışılıyor. İsrail’in kötü senaryosuna göre; Obama ve müttefikleri İran’ın nükleer programını caydıramayacak, yaptırımlar yetersiz kalacak ve İran atom bombasına epey yaklaşmış olacak. Bu durumda İsrail, İran’ın nükleer tesislerini uçaklarla bombalayacak. Böyle bir durumda İran, Hizbullah ve Hamas’ın vereceği karşılık, bu planda pek hesaba katılmamış gibi görünüyor. Oysa böyle bir saldırı İsrail’in şehirlerinin yoğun füze saldırısına tabi tutulması, Lübnan ve Gazze’de kara saldırılarının başlaması, İran’la uzun vadeli bir savaşa girilmesi anlamına gelecek. Peki Obama böyle bir saldırıya izin verecek mi? Ya da destek verecek mi? Zira İsrail’in ABD desteği olmaksızın böyle bir saldırıyı düşünmesi bile imkânsız. Bu kadar çok bilinmeyenli bir denklemde, iyi bilinen bir husus var; ne İran nükleer programını durduracak ne de Batı veya İsrail bu ülkeye askerî müdahalede bulunabilecek. Batının tek yapabileceği yaptırım uygulanması. Bu yaptırımların da etkisiz kaldığı geçmiş uygulamalarda açıkça görüldü. Buna Amerika’nın iki Müslüman ülkede sürdürdüğü savaşa üçüncü bir ülkeyi daha eklemeyeceği gerçeği eklenince, bölgede suların sanıldığı kadar sıcak olmadığı anlaşılacaktır. En azından gözünü kan bürümüş ve Türkiye’yi de ateşe atmaya çalışan Bush dönemi kadar sıcak bölge değil. Bu arada üzücü olan husus; Türkiye’nin arabuluculuk çabalarının ne İran ne de Batı ülkeleri tarafından yeterince takdir edilmemesidir. Şu ana kadar Türkiye’nin yaptığı görüşmelere ev sahipliği yapma, İran’ın zenginleştirilmiş uranyumunu saklama gibi tekliflere somut bir cevap verilmemesi bunun göstergesidir. Umarız hem Batı, hem de İran, Türkiye’nin bölgedeki artan gücü ve etkisini hafife almaz ve bu yeni durumu, bölgedeki sorunlara barışçıl çözümler bulmada kullanırlar. 18.12.2009 E-Posta: [email protected] |