Rifat OKYAY |
|
Kendimizi karalara atmayalım |
Hayatın içinde hayata yön vermeye kalkmak bir nev'î isyan olduğu gibi, hayatı veren Hayat Sahibinin isteğine göre hareket etmek de itaattir, inkiyaddır, hayatın her şeyi ile kayıt altında olduğunu bilmek ve kabullenmektir. Kendi cephemizden olduğu gibi, beşerî bir nazarla hayatı tartmaya, ölçmeye, biçmeye kalkarsak, bu İlâhî büyük mu'cize ve nimeti daima yanlış anlarız ve yanlış anlatarak, yanlışlar yapmaya başlarız. Hayatın yaratılması ve devam ettirilmesi terazinin iki kefesinde dengededir; “biri birinden üstündür” diye mantık yürüterek bilgelik taslamak ve kafa yormak malayanidir. Bizim için önemli olan bu yaratılış mu'cizesi ve nimeti içerisinde idrakle, itaatle, şükürle yer alabilmektir. Bizim için denge ve terazi kayıt altına alınabilmiş nefis ve şeytanın, süfli ve alçak fiillerin, kendi adımıza hayatımızın hiçbir safhasında yer almamasıdır. Aklın ve mantığın hayatımızda bize kazandıracağı ve kabul ettireceği en iyi hal, ruhumuzun İlâhî nimetlerin lezzetleriyle alude olmuş hali olmalıdır. Yoksa isyan ve itaatsizliğin hükmettiği akılsız ve mantıksız bir hayatta ancak kendimize esfeli safilinde, aşağıların aşağısında yer bulabiliriz. Sevginin, muhabbetin elinde, dilinde, bağrında hamur olmuş, yoğrulmuş lezzetlere alude olmuş bir ruh hali hayatımızda ancak Allah’a ve emirlerine inkiyadla ve bağlanmakla olabilir. Hayata; hayatı halk eden, hayattar olan Zat-ı Hayyı Kayyumun bakması ve baktırması nokta-i nazarından bakılırsa zerreden feleklere ve kürelere kadar bütün kâinatı seven, birbirine muhabbetle bağlanan ve Fettahiyet cilveleriyle hayatını bir kudsî saadet ve lezzet içinde devam ettiriyor olarak görülebilir. Tersi düşünülürse kalbe, akla ve hayale ancak ve ancak elem, keder, üzüntü, sıkıntı, zulüm ve zulümat musallat olur ve hayatın içinde insana bütün bu menfilikleri yaşatırlar. Hayatın eli, hayatın kolu, hayatın vücudu, hayatın varlığı muhabbet ve sevgiyle, birbirine iman ve itikatla bağlanmazsa hayat herkese yük olur, belâ olur. Kâinata açılan penceremiz eğer hayatsa, hayatımızın camı, canı ve cananı muhakkak inanmak, sarılmak ve gülümseyerek bütün bu ihsanat ve ikramlara şükretmek ve küfran-ı nimet etmemekle hayattar olabilir. Hayatı sevmek, Hayatı Vereni, O’nun esma ve sıfatını sevmekse gerçek ve hakikî hayatı sevmek olabilir… Bunun zıddı ise ancak ve ancak Rahman-ı Rahimi itham etmek ve nefsimize zulüm etmek olabilir. 18.12.2009 E-Posta: [email protected] |