Şükrü BULUT |
|
Kahraman Schröder… |
Müslümanlar Almanlardan böyle bir sesi çoktan bekliyorlardı. Bediüzzaman Hazretlerinin eserleriyle dünya çapında meşhur olan Bismarck gibi hakperestlerin Almanya siyasetinde devamlı var olduklarını biliyorduk. Siyasetin Almanya ve Avrupa’da bizden farklı yapılandığını daha önce de belirtmiştik. Dine ya da İslâmiyet düşmanlığına veya ırkçılığa dayalı siyasî partilerin olmadığını, politikada başka argümanların esas alındığını dikkatlice takip edenler, görürler. Din karşıtı hareketlerin bütün siyasî oluşumlarda faaliyet gösterdiğini, dinsizlik karşısındaki tarihî mağlûbiyetinden dolayı Hıristiyanlığın maddî olarak siyaseti yönlendiremediğini de bu arada belirtmiş olalım. Şahs-ı manevî olarak idareler üzerinde etkili olan Hıristiyanlık; ferdî veya müşahhas cemaat olarak politikada pek yer almaz. Bizzat “Hıristiyan” kelimesini siyasette en rahat kullanan Almanya’nın laiklik anlayışı diğer bazı ülkelerden daha ılımlı olsa da, dinin siyasete karışmasını Avrupa’nın kendi tarihi tabiri caizse men etmektedir. İslâmiyeti insaniyet ve hakperestlik adına müdafaa eden politikacılar Bismarck ve Schröder’den ibaret değildir. Kur´ân’a hücumun çokça yoğunlaştığı dönemlerde bu tür seslerin yükselmesi daha ziyade efkâr-ı ammenin dikkatini çekiyor. Dinimize fazla hücum edilmediği zamanlarda, karşılıklı ziyaretler esnasında veya araştırmacıların teşvikiyle yapılan epeyce açıklamalar vardır. Schröder’in SPD gibi İkinci Dünya Savaşından sonra kendisini daha çok sosyalizm veya doğu blokuna yakın hisseden bir partiden başbakan olması, bazı zihinleri şaşırtabilir. Willy Brandt ile Helmut Schmidt gibi siyasetçilerin din karşılıklarıyla SPD’nin “dinler karşıtı” renge bürünmesinin sebebi o zamanın parti idaresiydi. Brandt, kadroları kendisi gibi din karşıtlarıyla doldurunca, parti zaman zaman dinsizlik rengine büründü. Fakat bu partinin tarihî liderlerinden, Alman birliğinin kurucusu ve sosyal devlet fikrinin ilk tatbikçilerinden Prens Bismarck´ın da SPD’li olduğunu bilenler, birçok hakperestin insaniyet adına bu parti bünyesinde İslâmiyete taraf çıktığını göreceklerdir. CDU’nun Hıristiyanlık adına kurulmuş olması, bu partiyi dinsizlerin ve ahlâksızların işgalinden kurtaramamıştır. Fakat bu hal de Hıristiyanlık adına kurulan bu partideki bazı siyasetçilerin İslâmiyeti müdafaa etmesini engellemiyor. Meselâ başbakan olmadan önce, Konrad Adenauer Vakfının dâvetlisi olarak İstanbul’da bulunan NEW başbakanı Jürgen Rütkers’in bir konuşmasına şahit olmuştum. Başörtüsü başta olmak üzere İslâmî şeairlere sahip çıkan Rütkers’in beyanları da arşivlerdedir. w Rütkers’le beraber Köln Belediye Başkanı Fritz Schramma’yı da burada zikretmemiz gerekiyor. Dinsizlerin büyük çabalarına rağmen Köln Merkez Camiinin inşasına izin vermiş ve buradaki Türklerle kolkola girerek saldırgan ateist hareketleri püskürtmüştür. Bu müsbet ses ve icraatlara karşın, Angela Merkel ve ekibinin Almanya’daki “semavî dinler karşıtı” icraatları, CDU’yu kilisenin nazarında bile müttehem duruma düşürüyor. Almanya politikasında, Cem Özdemir ve Claudia Roth gibi isimlerin hak ve özgürlükler çerçevesinde Avrupa’daki Müslümanlara sahip çıkmaları, buradaki partilerin dine, ırka veya dinsizliğe dayalı siyaset yapmadıklarını ve her partide “semavî dinlere” taraf insanlar olduğu gibi, saldırgan ateizm safında ahirzaman cereyanı için savaşanların da varlığını ortaya koyuyor. Gerhard Schröder’in Die Zeit gazetesindeki beyanatı, saldırgan dinsizlerin de ümidini kırıyor. Kur’ân’a dayalı bir hayat tarzını esas alan ailelerdeki nüfus artışını propaganda eden Avusturya’daki ırkçı dinsiz politikacılara cevap, artık Kur´ân’dan ve İslâm tarihinden veriliyor. 11 Eylül’ü çıkaran dinsiz cereyanın Müslümanları potansiyel terörist gösterme çabaları, Schröder gibi kahramanların beyanatlarına çarpıp dağılıyor. İnsanlık tarihinin en dehşetli savaşları olan “cihan harplerini” çıkaran ve kendisinden olmayan sair coğrafyaları sömürenlerin Müslümanlar olmadığını, hem tarihte ve hem de günümüzde Müslümanların birçok yönden Avrupalıların yardımına koştuklarını belirten Schröder, dinsiz felsefeden gelen nemrudâne inat ve kibire de dikkat çekiyor. Schröder’in suskun milyonların sesini Avrupa’ya duyurduğunu da bu arada belirtelim. Çığırtkan, dünya sermayesini gayri meşrû yollarla ele geçirmiş ve bu sermaye ile medya ve teknoloji gasbetmeye çalışan “dinsiz Avrupa´ya” karşı, Schröder gibi siyasetçiler kadar, kilise ve ilim çevrelerinin de saldırgan ateizme dikkat çektiklerini hemen her gün medyada görmek mümkün. Avrupa medyasında, İsevîlerle mekteplilerin oluşturdukları cepheye Müslümanların servis yapmalarını engellemek amacıyla saldırgan ateistlerin başlattığı hücumu, Schröder´in ve müteakiben daha birçok Avrupalı hakperest siyasetçinin püskürteceklerine inanıyoruz. 18.12.2009 E-Posta: [email protected] |