Lahika |
Âyet-i Kerime Meâli
İlâhınız tek bir ilâhtır. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O Rahmandır, Rahimdir.
Bakara Sûresi: 163 |
31.01.2010 |
Japon kumandanının İslâmiyetin hakkaniyetine şehadeti Japon Başkumandanının İslâmiyetin hakkaniyetine şehadeti de şudur ki: “Hakikat-i İslâmiyetin kuvveti nispetinde, Müslümanlar o kuvvete göre hareket etmeleri derecesinde ehl-i İslâm temeddün edip terakkî ettiğini tarih gösteriyor.” Ye’sin burnunun rağmına olarak ben dünyaya işittirecek derecede kanaati kat’iyemle derim: İstikbal, yalnız ve yalnız İslâmiyetin olacak. Ve hâkim, hakaiki Kur’âniye ve imaniye olacak. Öyleyse, şimdiki kaderi İlâhî ve kısmetimize razı olmalıyız ki, bize parlak bir istikbal, ecnebîlere müşevveş bir mâzi düşmüş. Bu dâvâma çok bürhanlardan ders almışım. Şimdi o bürhanlardan mukaddematlı bir buçuk bürhanı zikredeceğim. O bürhanın mukaddematına başlıyoruz: İşte, İslâmiyetin hakâiki hem mânen, hem maddeten terakkî etmeye kabil ve mükemmel bir istidadı var. Birinci cihet olan mânen terakki ise: Biliniz, hakikî vukuâtı kaydeden tarih, hakikate en doğru şahittir. İşte, tarih bize gösteriyor. Hattâ, Rus’u mağlûp eden Japon Başkumandanının İslâmiyetin hakkaniyetine şehadeti de şudur ki: “Hakikati İslâmiyetin kuvveti nispetinde, Müslümanlar o kuvvete göre hareket etmeleri derecesinde ehli İslâm temeddün edip terakkî ettiğini tarih gösteriyor. Ve ehli İslâmın hakikati İslâmiyede zaafiyeti derecesinde tevahhuş ettiklerini, vahşete ve tedennîye düştüklerini ve hercümerc içinde belâlara, mağlûbiyetlere düştüklerini tarih gösteriyor. Sair dinler ise bilâkistir.” Yani, salâbet ve taassuplarının zaafiyeti nisbetinde temeddün ve terakki ettikleri gibi, dinlerine salâbet ve taassuplarının kuvveti derecesinde de tedennî ve ihtilâllere maruz kaldıklarını tarih gösteriyor. Şimdiye kadar zaman böyle geçmiş. Hem Asrı Saadetten şimdiye kadar hiçbir tarih bize göstermiyor ki, bir Müslümanın muhakemei akliye ile ve delili yakinî ile ve İslâmiyete tercih etmekle, eski ve yeni ayrı bir dine girdiğini tarih göstermiyor. Avâmın delilsiz, taklidî bir sûrette başka dine girmesinin bu meselede ehemmiyeti yok. Dinsiz olmak da başka meseledir. Halbuki, bütün dinlerin etbâları ise—hatta en ziyade dinine taassup gösteren İngilizlerin ve eski Rusların—muhakemei akliye ile İslâmiyete dahil olduklarını ve günden güne, bazı zaman takım takım, kat’î bürhan ile İslâmiyete girdiklerini tarihler bize bildiriyorlar.(HÂŞİYE) Eğer biz ahlâkı İslâmiyenin ve hakaiki imaniyenin kemâlâtını ef’âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki kürei arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyete dehâlet edecekler. HAŞİYE: İşte, bu mezkûr dâvâya bir delil şudur ki: İki dehşetli harb-i umumînin ve şiddetli bir istibdad-ı mutlakın zuhuruyla beraber, bu dâvâya kırk beş sene sonra şimalin İsveç, Norveç, Finlandiya gibi küçük devletleri Kur’ân’ı mekteplerinde ders vermek ve kabul etmek ve komünistliğe, dinsizliğe karşı set olmak için kabul etmeleri; ve İngilizin mühim hatiplerinin bir kısmı Kur’ân’ı İngilize kabul ettirmeye taraftar çıkmaları; ve küre-i arzın şimdiki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle din hakikatlerine taraftar çıkması ve İslâmiyetle Asya ve Afrika’nın saadet ve sükûnet ve musalâha bulacağına karar vermesi ve yeni doğan İslâm devletlerini okşaması ve teşvik etmesi ve onlarla ittifaka çalışması, kırk beş sene evvel olan bu müddeayı ispat ediyor, kuvvetli bir şahit olur. Hutbe-i Şamiye, s. 28-30
LÜGATÇE:
ye’s: Ümitsizlik. hakaik-i Kur’âniye ve imaniye: İman ve Kur’ân hakikatleri müşevveş: Karışık. bürhan: Delil. mukaddemat: Başlangıçlar, hazırlıklar. temeddün: Medenîleşme, gelişme, ilerleme. tevahhuş: Vahşileşme, medeniyetten uzaklaşma. tedennî: Gerileme, alçalma. muhakeme-i akliye: Akılla iyice düşünme, hüküm verme. delil-i yakinî: Çok kuvvetli delil. etbâ: Tâbi olanlar, uyanlar. ef’âl: Fiiller, davranışlar. |
31.01.2010 |