H. İbrahim CAN |
|
Ermeni yol haritası çıkmazda mı? |
Bu yıl başında 2010 yılı dış politikasının en önemli konularından birisi olacağını söylediğimiz Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi süreci gittikçe çıkmaza giriyor. Protokollerin onaylanmasında Ermenistan anayasa mahkemesinin 1915 olayları ve ortak sınıra ilişkin koyduğu önşartlar, Türkiye ve Ermenistan’ın Yukarı Karabağ sorunu çözülmeden protokollerin uygulanmayacağında diretmesi, Ermenistan’ın ise Yukarı Karabağ için “self determinasyon”da ısrarı süreci tıkamıştı. Buna, Ermenistan cumhurbaşkanına gerektiğinde protokollerdeki imzasını çekme yetkisi veren bir yasa çıkarılması çalışmaları ile Amerika’nın –hiç kimsenin tanımadığı- Yukarı Karabağ’a ekonomik yardım yapma kararı alması da eklenince iyice çıkmaza girildi. Türkiye’nin orijinal protokole sadık kalınması çağrılarına Ermeni tarafından cevap gelmiyor. Hatta Amerikalılar da Türkiye’nin bu ısrarını öncelikle anlayamadılar. Ancak Londra’daki Afganistan konferansı esnasında yapılan görüşmelerde teknik ekipler Ermenistan anayasa mahkemesinin kararını madde madde değerlendirdiler ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun bildirdiğine göre mutabakata vardılar. Dışişleri Bakanı Davutoğlu Amerikalıları kasdederek “onlar için sürecin devamı önemli; ama bizim için sağlıklı devam etmesi önemli. Görüş ayrılıkları olabilir; ama şimdi daha iyi anladıklarını düşünüyorum” diyordu. Ayrıca Davutoğlu, Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvard Nalbantyan ile açık açık bu konuları görüştüklerini, kaygılarını paylaştıklarını açıklıyordu. Bu arada Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev de Yukarı Karabağ sorununun protokollerden bağımsız olarak ele alınması halinde, Ermenistan’ın bu görüşmelerden kaçacağı kaygısı dile getiriliyor, Türkiye’ye adeta ‘sakın ha!’ uyarısı yapılıyordu. Peki bütün bu gelişmeleri nasıl okumak gerekir? Bu olup bitenlerin yakın vadeli sonuçlarını şu şekilde sıralamak mümkün: 1- Ermenistan tarafı, anayasa mahkemesi kararıyla kendisine göre sakıncasız hale gelen protokolleri gecikmeksizin parlamentosunda onaylatacaktır. Böylelikle Ermeniler için hem inisiyatifi ele geçirmek, hem de 24 Nisana kadar Amerika temsilciler meclisinden ‘soykırımı’ iddialarını onaylatacak karar çıkarmak için kulis yapma hakkını korumak mümkün hale gelecektir. 2- Türkiye ise anayasa mahkemesinden çıkan haliyle protokollerin kabul edilemez olduğu tezini savunmaya devam edecek; dolayısıyla Ermenistan parlamentosu onaylasa dahi, TBMM’de protokollerin onaylanması yoluna gitmeyecektir. Zaten bu haliyle ortada mutabakata varılmış iki protokol var olmaktan fiilen çıkmış olacaktır. 3- Bu yıl yeniden 24 Nisan krizi yaşamak istemeyen ABD ise, bu tarihten önce yeniden sürecin işletilebilmesi için iki tarafa da baskı yapmaya devam edecektir. 4- Yukarı Karabağ sorununun çözümüne ilişkin yürütülen çalışmalarda da Ermenistan tarafı olumsuz yaklaşımını “self determinasyon” talebinde ısrar ederek sürdürecektir. Bütün bu gelişmeler Ermeni açılımının istenen hızda yol almayacağını gösteriyor. Londra’da Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na bir Ermeni kızın sorduğu şu soru Ermenistan’ın kendi kamuoyu ve diasporaya bu dönemde yaptığı ve yapacağı propagandayı da özetliyordu: “Ermenistan ile protokolleri onaylamaktan vaz mı geçtiniz; yoksa başından bu yana samimî değil miydiniz?” Sizce? 01.02.2010 E-Posta: [email protected] |