Ali FERŞADOĞLU |
|
Benlik dâvâsından vazgeçip Allah’a iman etmek |
Egoizm, insanı nemrutlaştırır, firavunlaştırır ve azdırır! Böylece son derece âciz ve zayıf bir varlık olan insan kendisini firavun gibi güçlü sanır. Nefsi de, “rablık, tanrılık!” iddiâsında bulunur. İnsan; eğer enâniyetine (egosuna) dayanıp dünya hayatını hedeflerse, yâni, sadece dünya işlerinde, zevklerinde, geçim derdi içinde muvakkat bâzı lezzetler için çalışsa, gayet dar bir daire içinde boğulur, gider.1 Enenin, benliğin mahiyetini daha iyi kavrayabilmek için biraz daha açalım: Cenâb-ı Hak her insana ene veya enaniyet denilen, hayra da, şerre de yönlendirebileceği bir benlik duygusu vermiştir. Eğer ene hayra tevcih edilirse, Allah’ın isimlerinin gizli bir hazinesi olarak görülür. O zaman insan, bu ölçücükle Allah’ın Âlim, Kâdir, Hâkim, Semi’, Basîr gibi isimlerini cüz’î ilmi, gücü, işitme ve görmesi ile anlayabilir. Şayet, enenin mahiyeti bilinmezse, bu defa mânevî bir ejderha olup insanı yutar. Zâtında yok olup vehmî bir vücûda sahip iken, her şeyin mâliki olduğunu zanneder. Firavunluk ve nemrutçuluk yapmaya kalkar. Enâniyet insana bir ölçü, bir mihenk olsun diye verilmiştir. Bir çeşit kimlik olan enaniyet, insanı iyiliğe ve hayra götürmesi için verilmiş bir bineğe benzer. Eğer insan onu yanlış yöne sevk ederse, felâketine sebep olur. Yazılmış bir yazı düşünelim. O yazı kendiliğinden yazılmamıştır. Bir kısım mânâları anlatmak için vardır. Yazan adına bir kısım mânâlar ifade eder. O yazı, “Ben kendim için varım ve kendi kendime meydana geldim” diyemez. Dediği an biter! İnsandaki ene de böyledir. İnsan bu mânâyı kavrayamadığı zaman, enâniyet vadilerinde koşarak hem kendisini, hem de çevresini mahveder. Ene bir tağut olur; enâniyetli insan, her şeyi nefsine verir; karşısındakilerden de öyle muamele bekler; şirke, dalâlete sapar. Gücü, mevkii ve serveti de varsa, onları bir baskı unsuru, bir zulüm vasıtası olarak kullanır. İlmî, fikrî enaniyet, kuvvete ve sâir sıfatlara dayanan enaniyetin tezahürleri ve zararları da, çapları ölçüsünde büyük olur. Diğer taraftan, hakikati hatırlatan her harekete, ibadete, giyim-kuşama, sembole karşıt tepki mekanizmasıyla düşman kesildiğinden; her türlü insan hakkı ihlâline gidecek, zulüm ve işkence edecektir. Allah’a iman ise, bu ve benzeri gayr-i meşrû davranışlardan kendisini alıkoyacaktır. Sıkıntılar; sevgisi, merhameti, yardımı, ilmi, sâir ilim ve sıfatları sonsuz olan Kadir-i Mutlak’ı kabul etmek, O’na sığınmakla aşılabilir. Böylece insan sayısız düşmanların tasallutunun stresinden kurtulduğu gibi, hadsiz düşmanların verdiği sıkıntıdan da halâs olacaktır.
Dipnot: 1- Sözler, s. 293. 01.02.2010 E-Posta: [email protected] [email protected] |