Cevher İLHAN |
|
Hangi “plan”? |
Türkiye’de krizlerin üstü örtülüyor. “Darbe ifşaatları”yla demokratikleşmenin ikinci plâna itildiği bir garâbet yaşanıyor. Tablo ortada. Başbakan Erdoğan, Tekel işçilerinin eylemlerini eleştirirken “milletin bize emânet ettiği kasayı soydurtmayız” deyip, bankaların, yabancı sermayenin “sıcak para” ve faizle başka ülkelerin yüz katı rantları gözardı ediliyor. Bir yıl içinde dökülen “duble yollar”ın her 30-40 kilometresinin ve her viyadükün bitiminde yeniden yapılan “açılış törenleri”nde olduğu gibi, polemikli politik nutuklarla, çarpıtmalarla kamuoyunu oyalanıyor. Zamlarla, yüzde 60’ları, 70’leri geçen vergilerle “teğet” geçmeyen ekonomik kriz ve azan pahalılığı nazarlardan kaçırılıyor. Türkiye en pahalı akaryakıtı tüketen ülke. 100 lira alınan mazotta 67 lira vergiye gidiyor. “1.5 milyon kredi kartı borçlusu var; hükûmet borcu ödemeleri için sürekli süreyi uzatıyor. İşsizlik resmen yüzde 13’lerde ama gerçek işsizliğin yüzde 20’leri aştığı ve 7 milyonu bulduğu ilgili kuruluşlarca açıklanıyor. Tarım öldürülmüş. Tütün ve şeker sektörü, Derviş’in “15 günde 15 yasa”sıyla yabancı sermayeye peşkeş çekilmiş, özelleştirmelerle peşkeşe devam ediliyor… İlhan Kesici’nin Meclis’teki bütçe görüşmelerinde verdiği bilgiye göre, 2010 yılı bütçesinin 57 milyar doları faize gidiyor ve 50 milyar doları açık veriyor. Böylece 287 milyar dolarlık bütçenin 107 milyarı, yani yüzde 40’ı daha baştan boşa harcanmış. AKP’nin 7 yıllık döneminde 260 milyar dolar faize gitmiş. Bu rakam 60 adet GAP’ın ana umdesi Atatürk Barajının sökülüp yurt dışına gönderilmesi anlamına geliyor…
“DEMOKRATİKLEŞME” GERİ PLÂNA İTİLİYOR Diğer taraftan özel sektörün borcunu azalttığı, Türkiye’nin IMF borcunu ödediği gibi iddiaların da altı boş. Daha önce 43 milyar dolar olan özel sektör dış borcu yüzde 300 artmış, 177 milyara ulaşmış. Türkiye’nin grubunda bulunduğu 1 milyar 300 milyon nüfusa sahip Hindistan yüzde 5.4, 1.5 milyarlık Çin, yüzde 9 büyüme kaydederken; Türkiye ekonomisi, her defasında küresel ekonomik krizin merkez üssü olarak gösterilen ABD’nin birkaç katı yüzde 6.5 küçülmüş. Bir yıl içinde çarşıda-pazarda yüzde yüzlere varan zamlara, ek vergilere karşı, Başbakan, hükûmetin memura yüzde 5, emekliye 60 lira verdiğini söylemekle geçiştiriyor. Geçen yılki yüzde 1.8 maaş zammından sonra yüzde 4.6 zammı artışa örnek gösteriyor. Kısacası, ekonomik krizin büyüme seyri Türkiye’yi şiddetle sarsıyor. Öylesine ki en son uğradığı bir taksi durağına uğrayan Başbakan, işsizlikten köye dönmek isteyen taksiciye “inek alma” sözü veriyor…
SORU İŞARETLERİ ARTIYOR Bütün bunların yanında, yeni demokratik anayasa, yargı reformu, siyasetin demokratikleşmesi, demokratik eğitim, temel hak ve hürriyetler erteleniyor… Ne AKP’ye “mağduriyet”le yüzde 10-15 oy getirdiği belirtilen gece yarısı “27 Nisan e- muhtırası”, ne Başbakan’ın “mezara kadar benimle sır olarak kalacak” dediği bu muhtırayı veren Genelkurmay Başkanı’yla Dolmabahçe’de başbaşa 1.5 saat süren görüşmesi. Ne ard arda patlatılan Başbakan’ın tanımlamasıyla “kirli plânlar” ve “karanlık senaryolar…” Hiçbiri aydınlanmadan sorular ve sorunlar üstüste birikiyor. Soru işâretleri gün geçtikçe çoğalıyor. O denli ki “acaba bir ‘senaryo üretim grubu’ mu bütün bunları uydurup servis yaparak gündemi işgal ediyor?” istifhamları artıyor. En iyimser çevrelerde bile “Demokratikleşme’ ve ‘açılım’, bu taktikle ters yönden sabote mi ediliyor?” endişesi baş gösteriyor… Ve bütün bu hayhuy ve muammanın ortasında Erdoğan, “Kimse bize gaz vermesin, biz ne yapacağımızı çok iyi biliyoruz; biz daha yola çıkmadan plânımızı yaptık, bu işler hukuk içinde olur!” diye sözde “yandaş medya”ya yükleniyor… Peki, Başbakan’ın millet nezdinde sürekli vurguladığı ve AKP iktidarının en iddialı olduğu, “yeni demokratik anayasa,” gündeme gelip gelmeyeceği belirsiz “mini paketler”le geçiştirildiğine, “demokratik açılım” sıradan birkaç yetersiz yasaya ve komisyona indirgendiğine göre, Başbakan’ın ve AKP’nin “hukuk içindeki ‘plânı” ne? Yedi yıl önce “Âcil Eylem Plânı”nda, seçim bildirgelerinde ve hükûmet programında millete taahhüd edilenlerin kaçtan kaçı yapıldı ki Başbakan hâlâ “plân” ve “program”dan bahsediyor. “Hukuk içinde ‘plân” varsa neden bekletiliyor? 28.01.2010 E-Posta: [email protected] |