Faruk ÇAKIR |
|
Cinnet manzaraları |
Gazeteleri kirleten “3. sayfa haberleri”ne bakılırsa, öncelikleri tesbit ederken hata yaptığımız akla geliyor. Gün geçmiyor ki akla ve hayale gelmez hadiseler yaşanmasın. Cinayet, intihar, soygun, kap-kaç gibi çirkinliklere ‘cinsel suçlar’ eklenmiş durumda. Maalesef, hatırlatmaktan hicap duyduğumuz çirkinlikler yaşanıyor ülkemizde. Yayınlarıyla böyle çirkinliklere dolaylı olarak da olsa zemin hazırlayan bazı “büyük gazete”ler de bu haberleri “Memleketimden cinsellik manzaraları” başlığıyla duyurup güya tehlikeye dikkat çekmişler. Maalesef ve maalesef geçmiş yıllarda “şehir efsanesi” gibi akla uzak görülen bazı hadiseler artık ülkemizde de yaşanıyor. “Batılı tasvir, safi zihinleri idlal eder” prensibi gereği bu haberleri duymamak ve duyurmamak gerekir, ama Türkiye’yi idare edenlerin dikkatini bu konuya çekmek için akla kapı açmak da gerekiyor. Gazete sayfalarını kirleten habere göre bir üniversite öğrencisi büyük bir şehirden ailesinin yanına dönerken otobüsün mola verdiği dinlenme tesisinin tuvaletinde bir bebek dünyaya getirmiş. Öğrenci anne, “utandığı için” olsa gerek, bebeği tuvaletteki “çöp kutusuna” bırakmış. Ağlama sesi üzerine bebek bulunup hastaneye kaldırılmış. “Anne” olduğu tartışılan öğrenci de gözaltına alınarak başka bir hastahanede tedavi altına alınmış. (Hürriyet, 26 Ocak 2010) Ah, keşke böyle bir hadise hiç yaşanmasaydı, ya da ilk ve de son olsaydı. Ne yazık ki ilk değil, dua edelim de son olsun. Fakat ciddî tedbir alınmadığı sürece bu ve benzeri çirkinliklerle karşı karşıya kalacağımız görülmüyor mu? Haberi ilk duyduğumda hakikaten üzüldüm ve gayr-ı ihtiyarî olarak, “Böyle çirkinliklerin yaşandığı bir ülkede, ekonomi, ticaret ve sanayi problemsiz olsa ne fayda?” demekten kendimi alamadım. Bu vesile ile Türkiye’yi idare edenlere de aynı hakikati hatırlatmak gerek: Lütfen önceliği sosyal ve ahlâkî konulara verelim! Milletin imanı selâmette olmadığı şartlarda, diğer konuların sağlam olması hem mümkün değil, hem olsa da bir kıymet ifade etmez! Müstehcenlik gibi bir belâ ve musîbet başımızda varken hâlâ gençlerin bu yola sevk edilmesine nasıl müsaade edilir? Uzmanlar da her defasında ikaz ediyor: Mevcut haliyle televizyon yayınları, internet ve gazeteler; başta gençler olmak üzere bütün bir aileyi, milleti ve dolayısıy- la ülkeyi tehdit ediyor. Müstehcen yayınlar başta olmak üzere kumar, şans oyunları ve benzeri alışkanlıklar teşvik edilmemeli. Bediüzzaman’ın Talebelerinden merhum Zübeyir Gündüzalp’in “Teessür ve ıztırap karşısında kalpten bir parça kopsaydı, ‘Bir genç dinsiz olmuş’ haberi karşısında o kalbin atom zerratı adedince paramparça olması gerekirdi” sözüyle ifade ettiği müthiş bir tehlike ile karşı karşıyayız. Gerçekten de bu çirkin haberleri duyan ve “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diyen ‘insan’ olabilir mi? İfsat şebekelerinin tuzağına düşen gençlerin bu belâ ve musîbetlerden korunması için Allah’a sığınalım, dua edip yalvaralım ve elden gelen diğer tedbirleri de gecikmeden alalım. Aksi halde tedbir almakta da geç kalmış oluruz... 28.01.2010 E-Posta: [email protected] |