Faruk ÇAKIR |
|
Hesap sormak gerek |
Darbe planlarıyla ilgili olarak konuşan Başbakan, “(O planları) Duyduk ama biz gerilimden yana olmadık. İşimize baktık. Ne yazık ki onlar da işlerine baktı” demiş. Herkes bilir ki silahlı kuvvetlerin ‘iş’i darbe planları yapmak değil, ülkeyi ‘düşman’lara karşı korumaktır. 2003’te yapıldığı açıklanan “Balyoz darbe planı”nın deşifre olmasıyla birlikte bazı müsbet gelişmeler de yaşandı. Öncelikle ‘faydalanılacak gazeteciler listesi’nde yer alan bazı gazeteciler, “Bizim ismimizi o listeden silin” anlamında yazılar yazdılar. (Güngör Mengi, Vatan, 22 Ocak 2010) Benzer şekilde ‘kabine listesi’nde yer aldığı belirtilen isimlerden de ciddî itirazlar yükseldi. En başta TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, “Demokrasi dışı hiçbir işin içinde olmam. Darbeyi vatana ihanet sayarım. Bu çamur, benim üzerime yapışmaz” dedi. (Sabah, 23 Ocak 2010) Geçmiş dönemlerde ‘liste’lerde yer alan isimler, bu gelişmeleri daha sessiz karşılarlardı. Ama artık zaman değişti. Gerek gazeteciler, gerekse siyasetçi ve bürokratlar artık bu listelere en yüksek perdeden itiraz ediyorlar. Olması gerektiği şekilde, darbe planlarına en ciddî tepki de köşe yazarlarından geliyor. Büyük çoğunluk bu listeleri ve planları eliştiriyor, destek çıkan olmuyor. Aslında bütün bu gelişmeler Türkiye’de darbelerin tarihe karışması gerektiğini de gösteriyor. Fakat darbe tehlikesinin tarihe karışmış olması tek başına yeterli değil. Geçmiş dönemde yaşanan darbelerin hesabı kanun ve adalet önünde sorulmadığı müddetçe, bu planları yapanlar çıkabilir. Türkiye’yi idare edenlerin unuttuğu gerçek var: Darbe planları ve fiili darbeleri önlemek için ‘darbeci zihniyeti’ ortadan kaldırmak lâzım. Bu da ancak hür düşünceyi hakim kılmakla mümkün olabilir. Konunun uzmanlarının zaman zaman hatırlattığı gibi, işe, darbeci yetiştiren eğitim kurumlarındaki sistemi düzeltmekle başlamak lâzım. Aynı şekilde darbeye hukukî zemin hazırlayan kanun ve yönetmelikleri de değiştirmek şart. Dikkat edilirse darbe planları yapanlar da kendilerine hukukî bir zemin hazırlamak istiyorlar. Sıkılmasalar, “İhtilâl yapmak bize kanunların emri”dir diyecekler. Gerçi yürürlükteki kanunları bu şekilde yorumlamak da mümkün. Çünkü başta mevcut anayasa 12 Eylül ihtilâlinin ürünü. İhtilâl ürünü bir anayasa, her halde ihtilâlcileri korur, onlara imkân sağlar. O halde ihtilâl döneminde hazırlanan ve hürriyetleri genişletmek yerine ihtilâlcileri koruyan 12 Eylül ihtilâl anayasasını değiştirmek gerekir. “İhtilâlcilere hesap sorulsun” denildiğinde yan çizen siyasetçilere de şaşmak gerek. Hür dünyada olduğu gibi Türkiye’de de darbe yapmak kanunen suç değil mi? O halde bu suçu işleyenlere hak ettiği cezayı vermek ve bunu talep etmek niçin yanlış olsun? “Biz gerilim istemiyoruz” diyerek bu vebalden kurtulmak mümkün mü? Siz istemiyor olabilirsiniz, ama ihtilâlciler gerilim peşinde. Meselâ; işçiye karşı, emekliye karşı, esnafa karşı, AB yöneticilerine karşı ‘gerilim’den yana olan yöneticilerin; sıra darbecilere hesap sormaya gelince mütevazı olmasını anlayamıyoruz. Darbe planlarını biliyor olmak meseleyi halletmiyor. Bilelim, ama aynı zamanda kanun önünde hesap da soralım. 24.01.2010 E-Posta: [email protected] |