Cevher İLHAN |
|
"Referandum"la siyasî rant |
Türkiye, en son “Balyoz harekâtı”yla darbe ortamını oluşturma ifşaatlarıyla çalkanırken, iktidar, “durumdan vazife çıkarıp” demokratikleşmeyi siyasî ranta dönüştürme peşinde. Başbakan Erdoğan, halka karşı darbelere, darbecilere meydan okuyor; veryansın ediyor, “yağma yok” diyor; lâkin “yeni demokratik anayasa”yı “teğet” geçiyor. İşin ilginç tarafı, bir tek 2003-2007 arası “başarısız” darbe teşebbüsleri gündemde, bunun dışında “başarılan”, dayatılan darbeler hakkında ciddî bir soruşturma yok… Diğer taraftan Türkiye’nin yakın siyasî tarihiyle yüzleşmesi, darbelerle hesaplaşması adına büyük iddia ve ümitlerle açılan “Ergenekon soruşturması”nda garip bir biçimde peşpeşe tahliyeler devam ediyor… Bu arada “Arınç suikastı” zanlıları serbest bırakılıyor. Büyük bir gürültüyle “kozmik oda”daki araştırma sessiz sedâsız bitiyor. Mahkemeden önce Genelkurmay basın sözcüsü, “suç teşkil edecek bir delile rastlanmadığını” belirtiyor. En çarpıcısı da iktidarın AB’nin de öncelikle önerdiği Anayasa’nın 145. maddesini değiştirmek yerine gece yarısı apar-topar çıkardığı askerlerin sivil yargıda yargılanmasına dair yasa değişikliği, Anayasa Mahkemesi’nde oybirliğiyle iptal ediliyor… Ve bütün bunlara, “sivil diktatorya ve diğer diktalar, mafya ve çeteler bizimle son buldu” diye kerâmeti kendinden menkul “iktidarın sivilleşme mücadelesi”ni öven Başbakan ve “sivil siyaset”, muhtevalı bir “demokratikleşme paketi” hazırlamıyor...
“MİNİ PAKET”TE GÖZBOYAMA DEMOKRATİKLEŞME! Başbakan ve iktidar partisi temsilcileri, her fırsatta demokratikleşmeden dem vuruyor. AB’den sorumlu Başmüzâkereci Bakan, başta “yeni anayasa” olmak üzere Ankara’nın AB kriterlerini yerine getireceğini söylüyor. Hükûmet sözcüsü Başbakan Yardımcısı, “Anayasa değişikliği oksijen gibi ihtiyaç haline geldi” diye konuşuyor. Ne var ki iktidarda böyle bir irâdenin olmadığı her haliyle ortaya çıkıyor. “Bu Meclis’le yeni anayasa mümkün değil” kırılmasının ardından, Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı, iktidar partisi sözcüleri, “yeni anayasa”dan vazgeçildiğini” ve birkaç maddelik “mini paket”le iktifa edilceğini peşinen ikrar ediyorlar. Böylece, “yeni anayasa”, yargı reformu ve siyasetin demokratikleşmesi başta olmak üzere, vaadedilen düzenlemeler, yarım yamalak yüzüstü bırakılıyor. Mesela Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun siyasî ve antidemokratik etkilerden uzak AB’nin hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı statüsüne kavuşturulması yerine bir başka biçimde “siyasî vesâyet” altına alıcı kısıtlı değişiklikler öngörüyor… Yine siyasî sistemin düzeltilmesi, siyasî partiler ve seçim kanunun demokratik standartlara ulaştırılması yerine, bir tek “100 Türkiye milletvekilliği”yle yetiniliyor. Ne askerlere “Cumhuriyeti koruma ve kollama görevini” veren TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinin kaldırılması. Ne 12 Eylül darbelerini ve darbecilerini koruyup kollayan “12 Eylül Anayasası”nın 28 yıldır yürürlükteki “geçici 15. maddesi”nin ayıklanması. Ne 28 Şubat sürecinde “irtica ile mücadele konsepti”yle dindarlığı “iç tehdit ve düşman” gören, yüzbinlerce vatandaşın sırf düşüncelerinden dolayı mağduriyetine sebebiyet veren ve AKP iktidarında (2005’te) güncellenen “Millî Güvenlik Siyaset Belgesi”nin iptali. Ne yine bu dönemde Genelkurmay’la İçişleri Bakanlığı arasında yenilenen 28 Şubat “postmodern darbe”den kalma vatandaşları fişleyip demokrasinin başında hâlâ bir “balyoz gibi” duran “EMASYA protokolü”nden vazgeçilmesi. Ne yüzlerce subay ve astsubayı mesleklerinden yargısız, sorgusuz-sualsiz ihrâç eden YAŞ kararlarının, bütün demokratik ülkelerde olduğu gibi yargı denetimine tabi tutulması. Ne binlerce öğrenciyi hak kazandıkları okullarından eden yasadışı başörtüsü yasağına karşı demokratik eğitimin temini. Ne inanç ve ifâde özgürlüğünün sağlanması…
POLEMİKLERLE POLİTİK PLÂN… Kısacası, yedi yıl geçti; demokratikleşmeye dair temel hukukî ve yasal altyapı hazırlanmadı. Darbe ve demokrasi dışı ara dönemlerin tortuları temizlenmedi. DP Genel Başkanı’nın tesbitiyle, “tenekeye dönüşen 82 anayasası”nı düzeltmesi hep bir başka bahara bırakılıyor. Gelinen noktada AKP siyasî iktidarı, derde deva olmayan içi boş yetersiz “mini paketler”le geçiştirmeyi deniyor. Siyasî atışmalarla kamuoyunu oyalıyor. Amaç, BDP’nin desteğiyle 260 dolayında oyla geçecek “yama tasarılar”ı referanduma sunup, gerginlikler ve polemikler arenasında toplumu kamplaşma ve kutuplaşmayla “AKP” ve “karşıtları” ayrışmasına tabi tutmak. “Yeni anayasa” için seçim sonrasını vaad etmek… Ve referandum sürecindeki hayhuyda konjonktüre göre öne alınan bir seçimle bir dönem daha iktidar koltuğunda kalmak. “Mağduriyet” edebiyatıyla ve yine “yapmak istedik ama yaptırmadılar” söylemine sığınarak seçmenden oy devşirmek… AKP’nin “anayasa için referandum” sloganıyla yaptığı politik plânı bu. Peki bu “plân”ın demokratikleşmeye ve ülkeye ne faydası olacak… 26.01.2010 E-Posta: [email protected] |