Cevher İLHAN |
|
EMASYA, MGSB ve AKP |
Emniyet–asâyiş yardımlaşma “EMASYA Protokolü” ile buna esas teşkil eden ve “kırmızı kitap” olarak bilinen Millî Güvenlik Siyaset Belgesi “MGSB”nin revize edileceği haberleri üzerine başlayan tartışmalar, çarpıcı bir durumu ortaya çıkardı. Gerçek şu ki hükûmetin mevzuatta kaldırmayı düşündüğü “EMASYA protokolü”nün temelini MGSB oluşturuyor. Bu belgenin her beş yılda bir rutin olarak güncelleştirildiği belirtiliyor. Bilindiği gibi Başbakan ve siyasî iktidara yakın medya, daha önce AKP hükûmetinin “iç tehdit” saydığı “irtica” başlığının kaldırılacağına dair işâretler veriliyor. Lâkin MGK Genel Sekreterliği’nce yazılan “belge”nin, Cumhurbaşkanlığı, Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı’nın yanı sıra Genelkurmay Başkanlığı, Millî İstihbarat Teşkilâtı’nın görüşlerinden oluştuğu ve yine MGK tarafından onayıyla hükûmetin önüne geleceği nazara alındığında, “yeni belge” hakkında ihtiyatlı bekleyiş devam ediyor.
TEREDDÜT VEREN CÜMLELER Nitekim “bölücülük” ve “aşırı sol”un yanı sıra “irtica”nın da Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden temel unsurların başında sayıldığı mevcut MGSB, bu hükûmet döneminde hazırlanmış. 24 Ekim 20005’te Millî Güvenlik Kurulu’nda (MGK) kabul edilmiş ve peşinden 20 Mart 2006’daki Bakanlar Kurulu’nda kararlaştırılıp yürürlüğe konulmuş… Hâlen yürürlükteki metnin 2005’te kendileri tarafından hazırlandığını ikrar eden hükûmet sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in, Başbakan’ın sözkonusu belgenin “değiştirileceği” ve “irtica”nın “iç tehdit”ten çıkarılacağı hakkındaki sorulara, “Beş yılda bir zaten gözden geçirilir; bu konuda ilgili bölümlerin görüşleri gelecek ve sürecin işleyişinden sonra bir metin ortaya çıkacak” sözleri de bunu ortaya koyuyor. Keza EMASYA Protokolü”nün kaldırılmasında da benzer bir çarpıtma var. Yine 2005 yılında hükûmet tarafından güncellenen bu “protokol”da iç güvenliğin tehlikeli olduğu durumlarda askerin kullanımına ilişkin ibâreler yer alıyor. Devlet Bakanı olan Murat Başeskioğlu da, “protokol”un İçişleri Bakanlığı döneminde imzalandığını söylüyor; ve “asayiş olaylarında askerin kullanımı”nın “protokol”de bulunduğunu belirtiyor. Önceki gün Meclis’teki konuşmasında, “EMASYA plânı, Türkiye’nin meşru güvenlik güçlerinin arasındaki koordinasyon ve iş birliğini en yüksek seviyeye çıkarmanın yasal dayanağı olan bir protokoldür” diyen Başesğioğlu, “İl İdaresi Kanunu’nun 11/d maddesi”ni yasal dayanak olarak gösteriyor. Maddenin özünü, “il valisinin bölgesinde çıkan toplumsal olayları kendi gücüyle üstesinden gelemediği takdirde kuvvet talep etmesi” olarak târif eden İçişleri eski Bakanı, askerin kendiliğinden, validen izin almadan toplumsal olaylara müdahale edemeyeceğini belirterek ilgili maddeyi okuyor: “Toplumsal olayların şekil değiştirerek birçok bölgede geniş halk kitlelerine yaygınlaşması, şiddete, katliama ve anayasal düzeni bozmaya yönelmesi durumunda; İl/İlçe Güvenlik Koordinasyon Komisyonu, olağanüstü ve ivedilikle toplanır. Bu gibi durumlarda EMASYA Komutanlıkları (bölge/tali) olayları yakinen takip eder ve birliklerin hazırlıklarını tamamlar. Olaylara müdahale edebilecek toplanma bölgelerinde, birlikleri hazır bulundurur. Olayların gelişmesini değerlendirir. Başta mülkî amirler olmak üzere ilgili kademelere bilgi verir ve gecikmenin yaratacağı mahzurları ortadan kaldırmak için olaylara müdahale eder.” BİR BAŞKA DÖNEME KALMASIN! Bu durum, yüzbinlerce vatandaşın fişlenmesin, “irticacı” diye damgalanıp mağdur edilmesine sebebiyet veren, emel hak ve özgürlükleri ihlâl eden ve hiçbir demokratik hukuk devletine yakışmayan, protokol’ün düzeltileceğine dair tereddütleri arttırıyor. İktidara gelişinin sekizinci yılında ve hükûmetinin protokolü yeniden imzalamasından beş yıl sonra “EMASYA protokolü diye bir şey olamaz, olmayacak, bunun adımını atıyoruz, atacağız” diyen Başbakan’ın, hemen peşinden yaptığı açıklamalar, doğrusu soru işâretlerine yol açıyor. “Zaten bu bir protokol, kanun filan değil. Kanun, Genelkurmay, İçişleri burada müşterek bir çalışma yapar. Yasal düzenleme gerekiyorsa yasal düzenlemem yapacağız” cümlesi, “protokol”ün kaldırılıp yerine “yasa”nın konulacağı istifhamını verdiriyor. Diğer yandan Erdoğan’ın, darbelere gerekçe gösterilen TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesi hakkında, “ya bu dönem veya daha sonra” demesi, Başbakan’ın kamuoyuna yönelik “kararlılık” mesajlarının aksine, AKP iktidarının bütün bu hususlarda “belirsizlik gölgesi”ni sürdüren bir kırılganlık içinde olduğunu ele veriyor. Umarız, EMASYA plânı, MGSB ve 35. madde, tıpkı 12 Eylül darbesi “anayasası”na derc edilen ve 28 yıldır bir türlü değiştirilmeyen darbeleri ve darbecileri koruyan “geçici 15. madde” gibi sürüncemede bırakılmaz. Siyasî malzeme ve oyalama aracı olarak istimal edilmez. AB’nin de her fırsatta dile getirdiği sözkonusu değişiklikler ve düzenlemeler kısa zamanda hayata geçirilir… 04.02.2010 E-Posta: [email protected] |