Faruk ÇAKIR |
|
Ahlâkî darbelere de karşı çıkalım |
Hemen herkes, askerî darbelerin Türkiye’nin başına ne işler açtığının farkında. Darbe ve ihtilâller, hem maddî hem de manevî olarak derin yaralar açtı. Bu konuda yeteri kadar araştırma yapılmamış olsa da faturanın büyüklüğü noktasında fikir birliği var. İnsanlık daha hür olma yolunda ilerledikçe darbe ve ihtilâllerin zararları daha iyi anlaşılıyor. Anlaşıldıkça da itiraz edenlerin sayısı çoğalıyor. Son günlerdeki tartışmalar da bunun bir göstergesi. Geçmiş yıllarda yapılan ihtilâllerin ve ihtilâl planlarının ayrıntıları kamuoyunca bilindikçe bu itiraz sesleri daha da gür çıkıyor. Gazete sayfaları darbelere karşı dile getirilen ciddî itiraz sesleriyle dolu. Bir dönem darbecilere destek verenlerin varlığı bilinince, bugün gelinen noktanın sevindirici olduğu söylenebilir. Her türlü darbe ve ihtilâle karşı yükselen itiraz seslerinin artarak devam etmesinde Türkiye’nin menfaati var. Bununla birlikte, daha derin ve sinsi başka türlü ‘darbe’lerle de karşı karşıya olduğumuzun farkında mıyız? Dikkat çekmek istediğimiz darbeler ahlâka, imana ve İslâma indirilen ya da indirilmek istenen darbelerdir. Biz dünyevî darbelere itiraz ederken, ‘ifsat komiteleri’ asıl can alıcı yerimize, ahlâkımıza, ailemize ve çocuklarımıza öldürücü ve zehirli darbeler indirmenin peşinde. Bu darbelerin tehlikesinin farkında mıyız? Kimse hayalî düşmanlardan bahsettiğimizi zannetmesin. TV, gazete ve internet vasıtasıyla can evimize darbeler indiriliyor. Dizi dizi yanlışlar devam ederken, aileyi ve gençliği korumakla görevli olanlar maalesef bu cinayetleri seyrediyor. Uzmanlar bu konuda ikaz etmeye gayret ediyor, ama bugüne kadar bu çağrıları ciddiye alıp tedbir yoluna gidenleri görmedik. Sorumsuz gazeteler de “Hangi dizi hangi diziyi geride bıraktı?” tartışmasını yapıyor. Dizilerde anlatılanları gönül huzuruyla izlemek, dinlemek ve normal görmek mümkün mü? Şükürler olsun ki bu dizileri izlemiyoruz, ama izleyenlerin anlattığına göre durum çok ciddî. Ahlâken çökmüş bir anlayışın ‘dizi’ adı altında cemiyete sunulması çalışmalarına; en az darbelere itiraz edildiği ölçüde itiraz edilmesi gerekmez mi? Darbelerin verdiği zararlar, nihayetinde ‘üç günlük dünya hayatı’mızı tehdit eder. Ya ‘dizi’ler, müstehcen gazeteler ve zararlı internet sitelerinin verdiği zararlar? Onların zararı can evimizi, kalbimizi ve dimağımızı hedef alıyor. Onların verdiği zararlar daha öldürücü, daha yaralayıcı. Bu bakımdan Türkiye’yi idare edenlerin bu konuya daha ciddî eğilmesi gerekir. Nasıl ki, aslında ‘öldürücü’ olarak adlandırılması gereken uyuşturucu tehdidi içten içe cemiyeti kemiriyor, aynı şekilde müstehcen yayınlar da hem günümüzü hem de geleceğimizi karartıyor. O halde yeni kampanyalar açarak bu sinsi tehditlere karşı itiraz seslerimizi yükseltmeliyiz. “Şu TV yayınları çok kötü, şu gazeteler çok açık-saçık fotoğraflar yayınlıyor” diyerek yaraya teşhis koyduğumuzu düşünmeyelim. Çünkü tek başına teşhis koymak da yetmez. Doğru teşhise, doğru tedavi ile devam etmek gerek. Topyekûn olarak siyasî darbelere itiraz ettiğimiz gibi ve belki de daha yüksek sesle, ahlâkî darbelere itiraz edelim. Ancak bu yolla can evimizi koruyabilir, geleceğe de umutla bakabiliriz... 07.02.2010 E-Posta: [email protected] |