Halil USLU |
|
Yaş ve kuru her şey... |
“Onlar yeryüzüne hiç bakmazlar mı? Biz onda güzel ve faydalı çiftlerden nice bitkiler bitirdik..” 1 “Orada meyveler, salkım salkım hurmalar, yapraklı daneler ve hoş kokulu bitkiler (reyhân) vardır.” 2 Kur’ân-ı Kerim’de bahsi geçen bitki, sebze ve meyvelerin günümüze bakan yüzlerini ve hikmet dolu sırlarını açmak beşeriyetin görevidir. Şairin dediği gibi ‘Her zerrenin Allah diyen ahengine bak da, milyarlarca dilin andığı Subhan’a gönül ver.’3 İnsanlık âlemi vurdum duymaz olamaz, bastığı, çiğnediği her nebâtın ve kopardığı her yaprağın içine İlâhî kudret tarafından ne kadar vitamin ve ne kadar tiryakların hem bol, hem de ne kadar ucuz olarak konulduğunu bilmeli ve yaşantısında tatbik etmelidir. Arapça’da nebâtât, bitkiler anlamında bir kelimedir. Kâinatın, her an açık eczanesine yerleştirilmiş, her bitki mutlaka bir derde devadır. Önemli olan bunu hekimlerin piri Lokman Hekim gibi keşfedebilmektir. Dünya eczacılık otoriteleri, artık tablet ve şerbetten vazgeçip, hangi hastalığa karşı hangi bitki türünün şifa olacağını araştırmaya yönelmiştir. Hekimler bile sun’î ilâçların içindeki sentetik katkı maddelerinin hücre dokularına zarar verdiğini açık olarak ifade etmektedirler. Bizde “Cenâb-ı Hak, dağına göre kış yaratmıştır” tâbiri kullanılır. Sağlıklı yaşamayı isteyen her insan, bulunduğu coğrafyada, yaşadığı iklimde üretilebilen sebze, meyve ve bitkilerle beslenmelidir. Yeryüzünde 400 bini aşkın bitki çeşiti vardır. İnsan vücudunda üç kilogram mineral maden bulunduğu tesbit edilmiştir. Kur’ân ve kâinat, Hz. Allah’ın iki kitabıdır. Biri Kelâm sıfatının, diğeri Kudret sıfatının tecellisidir. Allah’ın kudret sıfatından gelen kâinatta bize lâzım olan her şey vardır, mühim olan görüp yakalamaktır. Meselâ, Newton’un ‘yerçekimi kanunu’nu keşfetmesinden önce de âlemde yerçekimi vardı; var olan bir şeyi buldu, mucid değil, keşşaftır. “Yaş ve kuru her şey Kitab-ı Mübîn’de mevcuttur.” 4 Hz. Bediüzzaman der ki: “..fakat Kur’ân’ın feyziyle şöyle kanaatim gelmiş ki, İmam-ı Mübîn, ilim ve emr-i İlâhînin bir nev’ine bir ünvandır ki, âlem-i şehadetten ziyade âlem-i gayba bakıyor. Yani, zaman-ı hâlden ziyade, mazi ve müstakbele nazar eder. Yani, her şeyin vücud-u zâhirîsinden ziyade aslına, nesline ve köklerine ve tohumlarına bakar. Kader-i İlâhînin bir defteridir…. “.. Evet, şu İmam-ı Mübin, bir nevî ilim ve emr-i İlâhînin bir ünvanıdır. Yani, eşyanın mebâdileri ve kökleri ve asılları, kemâl-i intizamla eşyanın vücutlarını gayet san’atkârâne intaç etmesi cihetiyle, elbette desâtir-i ilm-i İlâhînin bir defteriyle tanzim edildiğini gösteriyorlar. Ve eşyanın neticeleri, nesilleri, tohumları, ileride gelecek mevcudatın programlarını, fihristelerini tazammun ettiklerinden, elbette evâmir-i İlâhiyenin bir küçük mecmuası olduğunu bildiriyorlar. Meselâ, bir çekirdek, bütün ağacın teşkilâtını tanzim edecek olan programları ve fihristeleri ve o fihriste ve programları tayin eden o evâmir-i tekvîniyenin küçücük bir mücessemi hükmünde denilebilir.’ 5 Akıl ve tefekkürün bu sahada istihdamı, insanın nasıl bir misafir olduğunu gösterir. Birbirimize olan ikramın karşısında ikram-ı Rabbânîyi nasıl temaşa etmeyeceğiz? Bu pencereden şu haşin geçen kışın kar taneciklerinde bile sayısız hikmetler yüklü olduğunu bilmeliyiz. Yağan karda yeşeren bitkilerde Vahdaniyet ve Ehadiyet sırları da ayrı bir konudur.
Dipnotlar:
1- Şuara Sûresi: 7. 2- Rahman Sûresi: 11-12. 3- Ali Ulvı Kurucu 4- En’am Sûresi: 59. 5- B.S.Nursî, Mektubat, 10. Mektub. 05.02.2010 E-Posta: [email protected] |