Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Davul ve tokmak |
MGK Genel Sekreterliğinin internet sitesinde Millî Güvenlik Siyaset Belgesiyle ilgili olarak dile getirilen suallere verilen cevapların en çelişkili yerlerinden biri, belge için söz konusu olup uygulanan “gizli gizlilik derecesi”ne dair açıklamaların yapıldığı kısım. Oradaki açıklamaya göre, en önemli gerekçe, “güvenliğin doğası ve TC’nin millî menfaatleri.” Devamında, “TC’nin bekası ile milletin refahına yönelik tehdit ve risklere karşı izlenmesi öngörülen siyasetin açık olmasının, gerek iç, gerekse dış kamuoyunda” yol açacağı sakıncalardan söz edilerek top yine Bakanlar Kuruluna atılıyor. Devletin millî güvenlik siyasetini belirleme sorumluluğunun, anayasanın ilgili maddeleri ile Bakanlar Kuruluna verildiği; MGSB’nin hazırlanmasında TBMM veya komisyonlarının herhangi bir katkı ve sorumluluğunun bulunmadığı; hükümetin kendi yol haritası olan belgenin bu sebeple Mecliste tartışılmadığı ifade ediliyor. Ancak bu durumun, nasıl oluyorsa, belgenin milletvekillerinin bilgisine sunulmasına engel teşkil etmediği de belirtiliyor. Ki, uygulamada, böyle bir “bilgi sunma” örneğine rastlanmıyor... Asıl önemlisi ise, yaptığı her icraat Meclis denetimine tâbi olan bir hükümete mal edilmesine rağmen, MGSB’nin bu denetimden kaçırılması. Bu tuhaf çelişkiyi perçinleyen bir başka izahı, “MGSB’nin iç ve dış güvenliğe ilişkin esasları ihtiva etmesi, bu doğrultuda demokratik parlamenterler sistemin kendi dinamikleri (TBMM, hükümet, muhalefet partileri, kalkınma planları, yıllık programlar, sivil toplum kuruluşları ve medya gibi) ve süreçleri içinde güvenlik sorunlarının çözümlenmesi imkân ve yeteneğine engel bir belge değildir” cümlesinde görmekteyiz. Burada dikkat çeken ilk çelişki, bir taraftan belgenin asıl sahibi ve sorumlusu olarak gösterilen hükümetin, diğer taraftan güvenlik sorunlarının çözümlenmesinde rol oynayabileceklerinden söz edilen dinamikler içinde zikredilmesi. İkincisi, söz konusu belgenin, “demokratik parlamenter sistemin dinamikleri” olarak sıralanan TBMM, hükümet, muhalefet partileri, sivil toplum kuruluşları ve medya gibi aktörler tarafından güvenlik sorunlarının çözümüne sağlanacak katkıları engellemediğinin ifade edilmesi. (Bu listeye kalkınma planları ile yıllık programların da dahil edilmesinde ise, aralarındaki nitelik farkı sebebiyle ayrı bir mantıkî tutarsızlık var. Çünkü plan ve programlar, sözü edilen dinamiklerin ürünü olarak ortaya çıkan çalışmalardır, bizatihî kendileri “dinamik” olamazlar.) Devletin güvenlik politikaları, bu dinamikler dışlanarak hazırlanıp onlardan gizlenerek yürürlüğe konulan bir belgeye göre uygulanırken, güvenlik sorunlarının çözümünde TBMM’nin, hükümetin, partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, medyanın etkili bir rolleri söz konusu olabilir mi? Belgenin 2005’te bu hükümetin onayı ile güncellenmiş son halinde yer alan “Türkiye’nin temel kuruluş ilkeleriyle hedefleri örtüşen STK’larla ilişkiler önem taşıyor” ifadesi ise, gazeteciler gibi STK’ları da resmî ideoloji kriterlerine göre kategorize edip “işbirliği yapılacaklar”ı tesbite yönelik bir anlayışı orada da karşımıza çıkarıyor. Bütün bu tekellüflü izahlarla ortaya çıkan çelişkili ve karmaşık tablonun net özeti şu olabilir: Güvenliğe yönelik iç ve dış tehditleri belirleme iddiasıyla hazırlanıp, “siyaset” kelimesi eklenerek politikanın çerçeve ve sınırlarını tayin boyutu da kazandırılan belgedeki asker damgası, “Bakanlar Kurulu” öne çıkarılıp gizlenmeye çalışılsa dahi, silüet o kadar bellirgin ki, üzeri örtülemiyor. Yani: MGSB, “Davul hükümetin sırtında, tokmak askerin elinde” meselinin tipik bir örneği... * “EMASYA ve ötesi” yazımız için mesaj gönderen SP İstanbul İl Basın Danışmanlığına: EMASYA’yı 7.7.97’de, şimdi AKP’de olan eski ANAP’lı Bakan Başesgioğlu imzaladı; İl İdaresi Kanunu değişikliği (4.9.96) ile MGK Kriz Yönetmeliği ise (9.1.97) Refahyol devrinde gerçekleşti. 05.02.2010 E-Posta: [email protected] |