Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Bu açıklama yetmez |
Taraf'ın gündeme getirdiği “Balyoz planı”yla ilgili açıklamasında Genelkurmay Başkanlığı, planın varlığını doğruluyor. 1. Ordu Komutanlığınca 5-7 Mart 2003 tarihleri arasında icra edilmiş olan Plan Seminerinin, Genelkurmay Başkanlığı 2003-6 yılları Tatbikatlar Programında bulunduğunu belirtiyor. Buna göre seminerin gayesi: Dış tehdide ilişkin olarak hazırlanan Harekât Planlarını geliştirmek ve ilgili personelin eğitimini sağlamak. Ve seminerin, giderek tırmanan bir gerginlik dönemini kapsayan bir senaryo içerisinde uygulandığı belirtildikten sonra şöyle deniliyor: “1. Ordu Komutanlığı sorumluluk bölgesinde icra edilen bu Plan Seminerinde, Ordu Geri Bölge Emniyeti ve savaş hali, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi halinde de, uygulanan sıkıyönetim konuları üzerinde durulmuştur.” Açıklamadaki unsurları daha yakın ve derinlemesine tahlile çalışırsak şunları ifade edebiliriz: Dediğimiz gibi, böyle bir seminer, Genelkurmay’ın 2003-6 dönemindeki Tatbikatlar Programı çerçevesinde, zikredilen tarihte yapılmış. Genelkurmay’a göre, konu dış tehdit. Ama sonraki ifadeler kafaları karıştırıyor. “Giderek tırmanan bir gerginlik”ten kasıt ne? Plandaki “uçak düşürme” senaryolarına konu olacak şekilde Yunanistan’la yaşanacak bir gerginlik mi, yoksa 2002 seçiminden çıkan sonucu irticanın yeni bir zaferi olarak gören değerlendirmelerin dayanağı gösterilecek bir iç gerginlik mi? Açıklamanın devamındaki “ordu geri bölge emniyeti, savaş hali ve sıkıyönetim” ifadelerinin de, meseleye açıklık getirmek bir yana, zihinlerdeki soru işaretlerini daha da arttırdığı aşikâr. Genelkurmay, “Bu plan seminerine ilişkin olarak ortaya atılan iddiaları, aklı ve vicdanı olan hiçbir kimsenin kabul etmesi mümkün değildir” gibi hükümlerle bu istifhamları cevaplandırmış olmaz. Keza, “söz konusu iddiaları ciddîye alarak üzerinde yorumlar yapılmasının bilgi kirliliğine yol açacağı ve bunun özellikle toplumumuzda tedirginlik meydana getirmek isteyenlerin amacına hizmet edeceği” şeklindeki ifadelerle de konu kapatılamaz. Varsayalım ki, camilerin bombalanması ve uçakların düşürülmesi gibi, Çetin Doğan’ın da “çılgınlık” olarak niteleyip reddettiği senaryolar açısından bu değerlendirme kabule değer telâkkî edilsin. Ama balyoz planına ilişkin haberlerdeki diğer ayrıntılara ne diyeceğiz? Ve asıl önemlisi, Genelkurmay’ın bunlar için diyeceği birşeyler yok mu? 200 bin kişiye varan tutuklama listeleri; bunları koymak için stadyumların ayarlanması; gazetecilerin “tutuklanacaklar” ve “işbirliği yapılacaklar” diye tasnif edilip buna göre listeler hazırlanması; Çarşaf ve Sakal adı verilen düzmece “irticaî eylem” planları; darbe kabineleri ve bürokrat operasyonları; Türkçe ezanı yeniden hayata geçirme hazırlıkları... Dış tehdide ilişkin bir seminerde savaş haliyle ilgili senaryoların geliştirilmesinde garipsenecek bir durum olmayabilir. Ama sıkıyönetimden de söz ediliyorsa, bunun gerekçesi açıklanmalı değil mi? Kaldı ki, 28 Şubat brifinglerinde “İrticaya karşı da gerekirse silâh kullanırız” tehditlerinin savrulduğu ve bunların bir kısım akredite medya tarafından manşetten duyurulduğu, hâlâ unutulmuş değil. Bütün bunlar ve daha birçok şey, adı geçen balyoz planıyla irtibatlı olarak detaylarıyla neşroluyor. Genelkurmay’ın bunlara da açıklık getirmesi lâzım ki, zihinlerdeki sorular cevaplarını bulabilsin. Çetin Doğan’ın belgeye dair beyanları dış tehditten çok, “irtica tehdidi”nin altını çiziyor. “Bu tehditle mücadele bizim yasal görevimiz” diyen Doğan, ek dayanak olarak EMASYA planlarını gösteriyor. Ama Genelkurmay onlara hiç değinmiyor. Acaba Genelkurmay bu kadarlık bir açıklamayla yetinmek suretiyle, diğer soruları cevaplandırma işini, balyoz planının asıl sorumlusu konumundaki Çetin Doğan’a ve arkadaşlarına mı havale ediyor? Farz edelim ki, öyle olsun. Ama öyle bile olsa, madem ki o seminerin Genelkurmay bünyesindeki kurumsal bir program çerçevesinde gerçekleştiğini açıkladı; o halde detaylarını da gizlememeli. O planların içeriğini kamuoyu ile de paylaşmalı. 23.01.2010 E-Posta: [email protected] |