Cevher İLHAN |
|
Gaz, paslaşma ve cayma… |
En son “balyoz harekâtı”yla uç veren vâhim darbe plânlarına karşı kamuoyunda yükselen demokratik taleplerle gündeme getirilen düzenlemelerde kırılma alâmetleri baş gösteriyor. Genelkurmay Başkanı’nın “Protokole gerek yok, zaten yetki veren yasa var” ifâdesinin adından yürürlükten kaldırılan “Emasya protokolü”nün yerine bizzat Başbakan tarafından Genelkurmay’la mutabakatla bir “yasa”dan sözedilmesi, dikkatleri çekti. Görünen o ki “protokol” kalktı ama aynı “işlevi” gören “kanun” düzeltilmiyor… Keza “irtica”ın “iç tehdit”ten çıkarılacağı söylenen yeni “kırmızı kitap” Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’nin de “tehdit alanları”nın yeniden MGK Genel Sekreterliği, Genelkurmay ve MİT’ten gelen görüşlerle yazılıp MGK’nın onayıyla hükûmete sunulacak olması, bu “revize”nin de gözboyamadan öteye bir işe yaramayacağı izlenimini veriyor. Tıpkı hükûmetin beş yıl önce sözkonusu iki belgeyi bugünkü haliyle kabul edip yürürlüğe koyması gibi… Gerçekten Erdoğan’ın son grup toplantısında “devlet kurumlarını gaza getirmeyi, bizi devlet kurumlarıyla çatıştırmayı hedefleyenler var; gaza gelmeyiz, Genelkurmay Başkanı’yla, kuvvet komutanlarıyla olumlu bir şekilde paslaşıyoruz” çıkışı, henüz açığa çıkmamış demokratikleşmeden caymanın işâretleri mi? Her defasında “cayma”yla sonuçlanan “paslaşmalar” ve irâde zaafıyla son yedi yılda çıkarılan bir düzine “uyum yasası”na rağmen, Ankara’nın taahhüd ettiği AB müktesebatına uyum ve uygulamada kayda değer bir ilerleme kaydedilememesi, bu soruyu sorduruyor.
ÖZGÜRLÜK KISITLAMALARI… Zira “cayma”nın en bâriz örneği, özgürlüklerin genişletilmesi amacıyla Eylül 2004’da değiştirilen yeni Türk Ceza Kanunu’nda hak ve özgürlüklerde geriye gidilmesi oldu. Meselâ, düşünceyi ifâdeyi yasaklayan eski “lastikli kanun” 163. maddenin yerine konulan 312. madde güya tâdil edildi. Ancak ikame edilen 216’da da “kamu güvenliği açısından açık ve yakın tehlike” tanımıyla inanç ve ifâde “suç” sayılmaya devam edildi. Aynen sâbık madde gibi bu madde ile de inancı gereği Kur’ân âyetleri ve Peygamberimizin hadisleri ışığında umumî musîbetlerin dinî ve mânevî boyutunu izâhla depreme “İlâhî İkaz” yorumu yargılanıp üç yıla kadar hapis cezâsı öngürülüyor. Peşinden gelen 218. madde ile görüş ve kanaatlerini yazan ve yayan gazeteciler ve düşünürler, ilâveten yarı oranında ceza arttırımıyla cezalandırılıyor. Yine bu dönemde 219. maddede, din görevlilerinin vazifelerini ifâ sırasında alenen devlet kanunlarını, hükümet idâresini takbih ve tezyifi halinde hapis ve adlî para cezası ile cezalandırmasına hükmolundu. Buna göre, meselâ bir devlet kurumu Tekel’in ürettiği içkinin dinen haram olduğunu ya da Millî Piyango İdâresi’nin şans ve talih oyunlarını, toto ve lotoyu kumar görüp camide cemaati sakındıran bir imam, hatip veya vâiz, “hükûmetin icraatını ve dairelerden birine ait olan vazife ve salâhiyeti takbih ve tezyif suçu”yla cezalandırılabilecek. Üç aydan iki seneye kadar hapse mahkûm, müebbeden veya muvakkaten vazifeden menedilebilecek. Yine 122. madde ile “12 Eylül darbesi anayasası”nın zırhı ve teminatı altına alınan “devrim kanunları”ndan fiilen kadük “Şapka iktisaı kanunu”yla “Türk harflerinin kabul ve tatbiki kanunu”nun koyduğu yasaklara veya yükümlülüklere aykırı hareket edenlere iki aydan altı aya kadar hapis cezası getirildi. Ayrıca 301. maddede, hiçbir demokratik ülkede rastlanmayan “Türklüğü ve devletin kurum ve organlarını aşağılama” gibi mevhum ve oldukça te’vile açık bir ibâre ile yanlış uygulamalarının kınanması “cürüm” sayıldı. Altı aydan üç yıla kadar hapis cezası öngörüldü. En garibi, yeni Ceza Yasası’nın 263. maddesinde “kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açanlar, çalıştıranlara ve öğretmenlerine altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verileceği ve ilgili yerlerin kapatılacağı” hükmü ilâve edildi. Evinde, mahalle çocuklarına ve komşularına meccânen dinlerinin temel kitabı Kur’ân’ı öğretenler ya da dinî sohbet yapanlar, bu ceza maddesiyle suçlu sayılabilecek…
POLİTİK POLEMİKLERE SIĞINMA! Özetle, varılan vartada AKP hükûmetinin özellikle demokrasi, hukukun üstünlüğü, inanç ve ifâde özgürlüğü, din eğitimi ve öğretimine dair el attığı her meseleyi yüzüne gözüne bulaştırıp daha da içinden çıkılmaz hale sokması, son düzenlemelerin de “yetersiz” ve “şeklî” kalacağı endişesini haklı kılıyor. Kulislerde “askerin yıpratılması karşı yeni yasal tedbirler”den bahsedilmesi, Başbakan’ın son zamanlarda tekrarladığı “gaza getirme!” tepkisinin arkasında “sakın yeni yasaklı TCK gibi olmasın!” endişesiyle “yine mi ric’at var?” istifhamına sebebiyet verdiriyor. Askıya alınan “demokratik sivil anayasa”nın yerine konulan 10-15 maddelik Anayasa değişikliği “mini demokratikleşme paketi” için “referandum”dan vazgeçileceği söylentileri ortasında, Başbakan’ın “Zor bir şey, herkes aynı kanaatte olmaz” deyip iktidar partisi grubunda bile “fire” tedirginliğini dile getirmesi, bunun bir belirtisi. İktidar-muhalefet topyekûn siyasetin Meclis’teki yumruklu kavga ve atışma arbedesine abanıp ülkenin gerçek gündeminden, darbelerin ve darbe teşebbüslerin hesâba çekilmesinden, demokratikleşmeye dair ciddî düzenlemelerden kaçınması, politik polemiklere sığınılması, garip sinyalleri veriliyor. Akıbeti hayrola… 06.02.2010 E-Posta: [email protected] |