Hüseyin GÜLTEKİN |
|
Dine hizmette en önemli unsur hangisidir? |
Din-i mübine hizmet için neler gerekli? Hangi imkânlar, hangi unsurlar, hangi fırsatlar olmalı ki, iman Kur’ân hizmetinde bulunalım? Kimimize göre maddî noktada fakir ve yoksula yardım edilebilir. Eleman yetiştirmek için okullar, yurtlar açılır... v.s. Kimine göre de dine hizmet edebilmenin en etkili metodu kuvvetli bir medyadır. Bol tirajlı gazete, kitap ve dergilerle, güçlü radyo ve tv kanallarıyla dinimizin hak ve hakikatlerini muhtaç insanlara kolayca iletebiliriz. Bazılarına göre de insanların ilim tedrisinde bulunacakları, dayalı-döşeli, geniş ve ferah mekânlar din-i mübine hizmet için önemli imkânlardır. Dine hizmet için en önemli ve öncelikli imkân ve unsurun cevabına geçmeden önce Hz. Ömer (ra) ile bazı Sahabe-i Kiram arasında geçen bir konuşmayı dinleyelim isterseniz: Bir ilim meclisinde Hz. Ömer (ra) orada bulunan sahabelere şöyle bir suâl soruyor: “Biliyorum ki sizler din-i mübine hizmet etmek istiyorsunuz. Bunun için Yüce Allah (cc) duanızı kabul buyursa idi ne isterdiniz?” Hz. Ömer’in (ra) bu sualine; sahabelerden birisi, Allah’tan bir sandık dolusu altın isteyeceğini; bir diğeri, Allah’tan bir sahra dolusu koyun isteyeceğini; bir diğer sahabi de dine hizmet etmek için Allah’tan bir sandık dolusu gümüş isteyeceğini söylemiş. Verilen bu cevapları sessizce dinleyen Hz. Ömer’e (ra) bir sahebe: “Ya Ömer, dine hizmet etmek için sen Allah’tan ne isterdin?” deyince, Hz. Ömer (ra): “Eğer Cenâb-ı Hak benim duâmı kabul edip de istediğimi verecek olsaydı, sizin gibi öyle sandıklar dolusu altın veya gümüş veya sahralar dolusu koyun filan istemezdim. Ben Allah’tan dine hizmet için adam isterdim, adam” diyor ve ekliyor: “Ebû Ubeyde gibi, Ebu Zer gibi, Muaz İbni Cebel gibi adamlar isterdim.” Evet, dine hizmet için, para da lâzım, servet de lâzım, kuvvetli bir medya da gerek; dayalı döşeli, geniş mekânlar da lâzım... Ama illâ ki adam lâzım, adam... Kudsî dâvâya candan inanan ve onun yoluna baş koyan adamlar lâzım... Hayatını dâvâsına vakfeden ve bu uğurda her türlü zorluğu, meşakkati göğüsleyerek, her çeşit fedakârlığı göze alacak hizmet erleri lâzım. Bediüzzaman ve saff-ı evvel talebeleri gibi hayatını dâvâsına severek fedâ edecek hadimler gerek... Dine hizmet yolunda ehl-i himmet insanlar olmadıktan sonra dünya servetine sahip olsanız, elinizde en güçlü radyo televizyon kanalları bulunsa, geniş ferah mekânlarınız bulunsa ne işe yarar? Ve siz bunlarla dine ne gibi hizmetlerde bulunabilirsiniz? Yıllar önceden Bediüzzaman’ın “Akdamar adasında on senede elli adam yetiştirsem, İslâmı dünyaya hâkim kılarım” iddialı ifadesinden de, dine hizmette “adam” unsurunun yerini başka hiçbir şeyin tutamayacağını anlıyoruz. O da, tıpkı Hz. Ömer (ra) gibi, dine hizmet için, sandıklarla altın, gümüş veya başka şeyleri değil, “ehl-i himmet ve ehl-i hizmet insanlar” istiyor. Akdamar gibi küçücük bir adacıkta elli adamla İslâmiyeti dünyaya hâkim kılacağını iddiâ ediyor. Akdamar adacığında çeşitli manilerden dolayı bu iddiâsını gerçekleştirme imkânını bulamayan Bediüzzaman, yıllar sonra Barla’da “İslâmı dünyaya hâkim kılarım” iddiasını gerçekleştirdiğini görüyoruz. Onun Barla’da dine hizmet için maddî hiçbir imkânı olmadığı gibi önüne sıradağlar gibi setler, engeller konmuştu malûm zihniyet tarafından. Ayrıca yalnızdı, yaşlıydı, hastaydı o. Dine hizmet edebilmek için elini atacağı, sırtını dayayacağı dünyevî anlamda hiçbir şeyi yoktu onun. Maniler, engeller saymakla bitmeyecek kadar çoktu. Ama işte onun, Hz. Ömer’in ifadesiyle “dine hizmet için adamları” vardı. Sayıları pek azdı ama onlar inandıkları bu ulvî dâvâ uğrunda, hayatlarını dâvâlarına feda edercesine Üstadlarının etrafında kenetlenmişlerdi. İşte Bediüzzaman bütün imkânsızlıklara rağmen Barla’da sayıları iki elin parmakları kadar olan talebeleriyle iki odalı bir köy evinde tarihte belki de emsâli görülmemiş bir biçimde cihad-ı maneviyeyi başlatmış ve İslâmın hak ve hakikatlerini dünyanın dört bir yanına duyurma başarısını göstermiştir. 20.12.2009 E-Posta: [email protected] |