M. Latif SALİHOĞLU |
|
Kaçırılan fırsatlar |
Devlet ve hükümet başkanlarının özellikle uzun süren dış seyahatleri esnasında sarf ettikleri sözler, iç politikaya dair yaptıkları açıklamalar, öteden beri hep dikkat çekici olmuştur. Bu durum, başka ülkelerde olduğu gibi, Türkiye'de de giderek tekrarlanan bir geleneğe dönüştü adeta. Özal ile hız kazanan bu geleneği, Demirel, Erdoğan ve Gül'ün devam ettirdiğini görüyoruz. Cumhurbaşkanı Gül, birkaç gün sürecek Hindistan ve Bangladeş seyahatine başlarken uçaktaki gazetecilerle yaptığı sohbet esnasında anayasa değişikliği hakkında şunları söylemiş: "Bu Meclis'e yeni bir anayasa yapmak yakışırdı; ama, çeşitli sebeplerden dolayı bu fırsat kaçırıldı.'' Doğrusu üzerinde durmaya ve tahlil etmeye değer bir açıklama... Öyle değil mi? Meselâ, açıklamada geçen "yakışırdı" tâbirini anlamak ve yorumlamak hem basit, hem de kolay bir iş. Peki, aynı durum "fırsat kaçırıldı" sözü için de geçerli mi? Kesinlikle hayır. Zaten, kaçırılan fırsata dair detaylı bir bilgi de yok. O halde, Sayın Gül'ün kendisini de Çankaya Köşkü'ne çıkaran aynı Meclis, yeni bir anayasa yapma fırsatını niçin kaçırmış olsun? Meclis, aynı Meclis. İktidar, aynı iktidar. Üstelik, Meclis aritmetiğinde kayda değer hemen hiçbir değişiklik olmadı. Vesaire... Yani, orta yerde ilk günkü tabloyu büyük ölçüde muhafaza eden bir Meclis aritmetiği var. Ve bu Meclis'te rakipsiz, alternatifsiz, üstelik sekiz yıldan beri tek başına iktidar olma nimetine sahip bir parti bulunuyor. Bütün bu avantajlara rağmen, fırsat niçin kaçırılmış olsun? Dahası, Cumhurbaşkanını hiç zorlanmadan seçebilen bir Meclis, anayasayı niçin değiştiremesin, yahut yeni bir anayasa yapamasın? Doğrusu, kafaları kurcalayan ve izaha muhtaç görülen okkalı bir soruyla karşı karşıya bulunuyoruz. * * * Cumhurbaşkanı, Başbakandan farklı ve daha üstünde olarak, devletin bütün birimlerini, milletin bütün efradını temsil makamında bulunuyor. Dolayısıyla, onun sahip olduğu bilgilerde birtakım farklılıklar, hatta ayrıcalıklar pekâlâ bulunabilir. Kesin bilgilere sahip olamadığımız için, mecburen bazı tahminlere dayalı olarak değerlendirme yapmak durumundayız. Tahminimiz şudur: Rakipsiz ve alternatifsiz bir sayısal üstünlüğe sahip olan iktidar partisi, daha evvelki parçalı anayasa değişikliği teşebbüslerinde bile başarısız oldu. Yani, taze iktidar iken bile muktedir olamadı. Geçen zaman içinde, daha da yıprandı. Yapılan son kamuoyu araştırmalarında da, bu erime sürecinin devam ettiği görülüyor. "Demokratik açılım"ın 2009'da gerçekleşeceğine dair kuvvetli bir ümit ve beklenti vardı. Beklentiler, büyük ölçüde boş çıktı. Bu da, iktidara karşı bir güvensizlik havasını oluşturdu. Dolayısıyla, muktedir olma vasfını giderek kaybeden bir iktidarın, bu saatten sonra kalkıp yeni bir anayasa hazırlama dirayetini göstermesi beklenemez ve beklenmemeli. Bizden şimdilik bu kadar... Yoksa, siz gündeme damgasını vuran "fırsat kaçırıldı" sözünün başka anlamlara da tekabül ettiğini mi düşünmektesiniz?
Tarihin yorumu 9 Şubat 1954–1969
Millet Partisi, 1950'den sonra dindarlar ve milliyetçiler olarak iki kısma ayrıldı
Fevzi Paşanın "Fahrî Başkan"lığında kurulan (19 Temmuz 1948) Millet Partisinin mahkeme kararıyla kapatılması üzerine, 9 Şubat 1954'te Cumhuriyetçi Millet Partisi kuruldu. 1958'de, Cumhuriyetçi Millet Partisi ile Türkiye Köylü Partisinin birleşmesi sonucu Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi teşkil edildi. Parti Başkanlığına da Osman Bölükbaşı getirildi. Bir başka 9 Şubat'ta (1969) ise, bu parti bir kez daha isim ve lider değiştirerek, Alparslan Türkeş Başkanlığında Milliyetçi Hareket Partisi ismini aldı. * * * Başlangıçta, yani Millet Partisinin ilk kurulduğu dönemde (1948–51), siyasî dindarlar ile milliyetçiler birlikte hareket ediyordu. Bu partinin ilk dönem kadrolarının içinde şu meşhûr isimler yer alıyordu: Fevzi (Çakmak) Paşa, Sadık (Aldoğan) Paşa, Hikmet Bayur, Osman Bölükbaşı, Osman Nuri (Köni) Efendi, Cevat Rıfat Atilhan... Büyük Doğu, Sebilürreşad ve Serdengeçti gibi dinî mecmuaların vargücüyle desteklediği bu siyasî hareket, 1950 seçimlerinde ciddî bir varlık gösteremediği (oy oranı % 3) gibi, ayrıca "Laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği" gerekçesiyle, hakkında kapatma dâvâsı açıldı. Parti, aynı gerekçeyle 1953 yılı sonlarında kapatılınca, bu kez milliyetçi kesimin oluşturduğu kadro tarafından 9 Şubat 1954'te Cumhuriyetçi Millet Partisi (CMP) kuruldu. Dindar kanadın 1951'de kurmuş olduğu İslâm Demokrat Partisi ise, 2 Mayıs 1954'te yapılan seçimlere katılmadı; ancak, tercihini yine kendine en yakın gördüğü CMP lehinde kullandı. Üç partinin yarıştığı seçim sonucu, oy oranı itibariyle şu şekilde kesinleşti: DP % 57; CHP % 35; CMP % 4.8; oyların geri kalan kısmını Bağımsızlar ile Türkiye Köylü Partisi aldı. * * * Eski Millet Partisinin milliyetçi kanadı, 1969 seçimlerine Türkeş liderliğindeki MHP ismiyle girerken, dindar kanadın temsilcileri ise, Necmettin Erbakan'ın başını çektiği "Bağımsızlar Hareketi" adı altında girdi. AP'nin tek başına iktidar olduğu bu seçimde, yüzde 3 oy alan MHP'den sadece Alparslan Türkeş (Adana'dan) seçilebilirken, Erbakan da Konya'dan bağımsız milletvekili seçildi. Erbakan, 26 Ocak 1970'te Millî Nizam Partisini kurarak, AP'den kopardığı birkaç dindar milletvekili ile muhalefet görevine başladı. İşte, o tarihten tâ günümüze kadar gelen süreç içinde, eski DP'nin devamı mahiyetindeki hiçbir parti (AP, DYP...) bir daha tek başına iktidara gelme şansına sahip olamadı. 09.02.2010 E-Posta: [email protected] |