Osman ZENGİN |
|
Diziler boğazımıza dizildi |
Türkiye’de; TV yayınlarının başladığı yıl olan 1968 senesinde biz, memleketimiz olan Ankara’da bulunduğumuzdan, o günlerde tanışmıştık TV ile. Yıllar sonra bu âletle tanışan yurdumuzun diğer bölgelerindeki insanlardan, daha önce tanımıştık dolayısıyla. O zaman 14-15 yaşlarındaydık. Ve şimdiki gibi ne yüzlerce yerli TV kanalı, ne de binlerce uydu yayın kanalı vardı. Sadece devlet tekelinde olan TRT’nin tek kanallı TV’siydi bu. İlk başlarda biraz yeni ve amatörce olsa da, daha sonraları profesyonelleşmeye başladıkça, adına o zaman “seri” denilen, ama şimdi “dizi” olarak isimlendirilen bazı filmleri göstermeye başladılar. Bunlar gerçekten, bir macera, vs’yi anlatan müsbet mânâdaki seri filmlerdi. Bu seri filmlerden; Komiser Kolombo (Columbo), Kaçak (Dr. Kimble) ile daha sonraları da yerli ve seviyeli (Hacı Arif Bey gibi) filmler hafızalarda yer bırakmıştır. 1980 İhtilâlinden sonra; memleketin, milletin bir çok değeriyle oynandığı gibi, ahlâkî değerlere de epey sekte vurulmuştu. O yıllarda; TRT televizyonunun, önce iki kanala çıkması, daha sonra da özel TV’lerin yayına başlamasıyla, artık ahlâksızlık da sınır tanımaz ve milleti, özellikle de gençliği zehirler hâle gelmişti. Şimdilerde ise, bu ahlâksızlıkların haddi hesabı olmadığı gibi, yapılan o alçaklık ve pespayeliklere pek hesap soran da yok. Düşünün bir kere, 70’li yıllarda TRT TV’de, şarkıcı bir kadının giydiği elbisenin yakası biraz açık diye, çatal iğne ile kapatılmışken, şimdiki manzaraları nazara vermeyi, edebimiz müsaade etmiyor. Zaten görünüp, bilinen şeyler bunlar. Allah’a şükür, öyle pek TV müptelâsı değilim. Hatta haberleri dahi doğru-dürüst seyretmiyorum. Ama işte, bazen muttali de oluyoruz bazı şeylere. Bir şekilde haberdar oluyoruz bazı programlardan. Bu bazı programların çoğu da, iyi değil maalesef. Çok kötü ve pespaye. İşte bu kötü programlardan biri de, eskiden “seri” denilen şimdiki adıyla “diziler”. Yani öyle bir hâle getirmişler ki, insanın yutkunup, boğazına diziliyor o diziler. Şu aziz milletin ne namus anlayışına, ne de örf ve âdetlerine uyan şeyler değil. Mısır’da bulunduğum günlerde dikkatimi çekmişti, bazı Arap kanallarındaki o diziler. Arapça olarak gösterilen bir filmde İstanbul’u, Türkiye’yi görünce dikkat ettim ve sordum bizimkilere. Meğer Türk TV’lerinde gösterilen dizilermiş onlar. Biraz bakınca yüzümüz yere geçti. Onlar bizi, bizim milletimizi temsil eden şeyler değildi, ama nefsinin esiri olan bazı Araplar tarafından gösterilip seyrediliyordu. Biz oralarda, ”doğru olan bizi” anlatıp lanse ederken, maalesef o pespaye diziler de, yerin dibine geçiriyordu bizi. Orada münasebette olduğumuz, Türk Dilinde okuyan Mısır’lı gençlerle görüştüğümüzde “Biz, sizleri tanımasaydık, Türkiye’nin alnını ak eden Risâle-i Nurları tanımasaydık, maalesef Türkiye hakkındaki intibalarımız hiç iyi olmayacaktı. Nitekim, bizim sizi tanıdığımız gibi tanımayanların nazarında, pek iyi görünmüyor manzaranız” diyorlardı. Tabiî, onlara anlatıyorduk, izah ediyorduk durumları. Zaten dedikleri gibi de, bize ”Nur”lardan dolayı çok hüsn-ü teveccühleri vardı. Anlattıklarımızı da, ondan dolayı gayet iyi anlıyorlardı. Geçenlerde bir haber gözüme çarptı. Bizim sayın sanayi bakanımız Arap memleketlerine bir ticarî sefer yapmış. İş adamlarının yanında, bir de o malûm dizilerin oyuncularını da götürmüş. Niye götürüyorlar ki anlamıyoruz? Yani yapılan o kepazelikleri kabul mânâsı mı çıkacak bundan? “İşte, Türkiye ve Türkler böyledir” mi, denilecek? Neye, hangi maksada, kime hizmet edecek bu? Bir taraftan İslâm âlemine yaptıkları ziyaretlerde Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanının Türkiye’ye müsbet puan getirecek icraatlarının yanında, bu tarz bir hareketi anlamadık doğrusu. Bu dizilerle alâkalı düşüncelerimizi serdederken, bir de şuna muttalî olduk: Anlatıldığına göre; bir TV kanalında, ortaokul veya lise talebeleriyle alâkalı bir dizi varmış. Şu andaki sokaklarda, caddelerde şahit olduğumuz, ilköğretim seviyesine kadar inen, bacak kadar kız ve oğlanların gayr-i ahlâkî hâl ve hareketlerinin pompalandığı bir diziymiş o. Velhâsıl-ı kelâm; aziz milletimizin, gençliğimizin, geleceğimizin düşmanı olan bu dizilere bir son verilmez veya bir çekidüzen verilmezse, diziler boğazımıza dizilmekle kalmayacak, kalbimize saplanan bir hançer gibi istikbalimizi karartacaktır. 09.02.2010 E-Posta: [email protected] |