Suna DURMAZ |
|
İsrail ve Nessos’un zehirli gömleği |
“İşgal altındaki topraklar ağır ağır cesedimizi zehirliyor. Bu durum Herakles ve zehirli aşk gömleği hikâyesinin tekrarıdır.” Uri Avnery
Eski Yunan mitolojisinde geçen hikâyeler her ne kadar akla yatkın olmasa da, üzerinde derince düşünüldüğü zaman, içinde günümüz olaylarına ışık tutabilecek haller bulunabilir. Bir Alman Yahudisi olup İsrail’in kuruluş safhasında terörist İrgun çetesinde faal bir eleman olarak eylemlere katılmış olan Uri Avnery, efsane satırları arasında dolaşarak İsrailin psikolojisini tahlil eden ve buna bağlı olarak da kendisini bekleyen tehlikeyi haber veren örnek hikâyeyi bulmuş: Herakles ve Nessos’un zehirli gömleği. Uri Avnery’nin ders çıkardığı Yunan mitolojisindeki hikâye özetle şöyle geçer: Kral Zeus ve Prenses Alkmene’nin oğlu olan Herakles (Herkül) çok güçlü bir bebek olarak doğar. Zeus’un kıskanç karısı Hera çocuğu öldürmek için iki yılan gönderir. Ancak güçlü bir bebek olan Herakles yılanları elleriyle boğar. Kısa zamanda büyüyüp gelişen Herakles iyi bir savaşçı olur ve kahramanlıklarıyla insanlar arasında nâm salar. Bir zaman gelir, Herakles kendisine karşı nefret hisleri sönmemiş olan Hera’nın etkisinde kalarak delirir. Geçirdiği bir delilik krizi neticesinde eşini ve çocuklarını öldürür. Kral Eurysteus, cinayetin cezası olarak Herakles’e, yapılması çok zor olan 12 görev verir. Herakles kendisine verilmiş olan bu görevleri başarıyla yerine getirdikten sonra Aitolia kralı Oeneus’un kızı Deianeria ile evlenir. İnsan başlı at olan Nessos Deianeria’ya saldırınca Herakles onu öldürür. Nessos ölmek üzereyken zehirli kanıyla ıslanmış olan gömleğini Deianeria’ya verir ve “Bir gün olur da eşin seni terk ederse, bu gömleği ona yolla. Gömleği giyen kocan tekrar sana âşık olup geri dönecektir” der. Nessos’un sözüne kanan Deianeria gömleği saklar. Gün gelir, Herakles karısını terk eder. Nessos’un sözlerini hatırlayan Deianeria, zehirli olduğunu bilmediği gömleği kocasına gönderir. Herakles gömleği giyer giymez zehirli aşk ateşi içini sarar ve acılar içinde kıvranmaya başlar. Acılar tahammül edilemez hale gelince de kendi kendini yakar ve ölümlü vücudu kül olup gider. Gençliğinde terörist eylemlere katılan, bugün ise bir barış aktivisti olarak Filistin toprakları üzerinde iki devlet formülünü savunan Uri Avnery, yazdığı makalelerde İsrail’in izlediği politikayı sert bir dille eleştirmekten çekinmiyor. Bu makalelerden biri “Çöl Fırtınası” adı verilen 1990 Körfez Savaşı akabinde Alman Der Spiegel dergisinde yayınlanmış. Makalede Körfez Savaşını ve Altı Gün Savaşları olarak bilinen 1967 Arap-İsrail Savaşını ele alan Avnery, İsrail’in elde ettiği zaferlerin aslında lânetlenmiş hediyeler olduğunu, bu hediyelere kanarak Araplarla barış içinde yaşamak için çok büyük fırsatlar kaçırdığını yazıyor ve makalenin devamında şöyle diyor: “1990 Körfez Savaşı (Çöl Fırtınası) bir mu'cize gibiydi. Amerika Irak ordusunu darmadağın etmişti. Bir İbrani atasözünde ‘Allah salih kulunu mükâfatlandırmak istediğinde, onun işlerini yapacak adam gönderir’ deniyor. Irak roketlerine hedef olduğumuz doğrudur. Ancak netice olarak bir ayda toplam iki kişiden fazla ölmemiştir. Bu da, bir gündeki trafik kazalarında ölenlere eşittir. Körfez Savaşı sebebiyle siyasî olarak ahvalimiz hârika bir şekilde düzeldi. Kötü komşusu önünde kendisini savunmayan, dahası intikam alma hakkından vazgeçen terbiyeli bir ülke konumuna geldik. “1967’de de aynı mû'cize gerçekleşmişti. O tarihlerde İsrail mâlî kriz içinde boğuluyordu. Birden ve hazırlıklı olmadığımız bir anda, Mısır kuvvetleri hududumuza yığılmıştı. Tehlike içinde idik. Üç hafta boyunca İsrail’in geleceği hakkında endişe duyduk. Ancak, endişemizin aksine olay farklı bir şekilde gerçekleşti. İsrail üç Arap ordusunu bir anda mahvetti; Filistin’i, Sina’yı, Golan tepelerini işgal etti. “O gün bir zafer sarhoşluğu içindeydik. Bugün ise, o zaferin aslında maskeli bir lânet olduğunu öğrendik. İşgal ettiğimiz topraklar Nissos’un zehirli gömleği gibi cesedimizi ağır ağır zehirliyor. İşin kötüsü, bu gömleği çıkaramıyoruz da. Çünkü Herakles ve eşinde olduğu gibi ona âşık (işgal edilen topraklara) olmuşuz. “Bana öyle geliyor ki, 6 Gün Savaşları zehirli bir hediye veya habis bir oyun idi. “O tarihte, İsrail’in bütün duyguları ve aklı çalınmıştı sanki. Niye olmasın ki? Çünkü İsrail’in harpten önceki yorgun mizacı birden nefesleri kesen zafere ve işgale dönüşmüştü. Zaferden sonra, bazılarının teklif ettiği gibi Filistin devleti kurulacağına, İsrail liderleri kör olmuşlar ve Nissos’un gömleğini giymişlerdi....” 1
Dipnot:
“Keyfe tefkıdü eş-Şuûbu el-Menâete dıd el-İstibdâd,” s. 265-267, Hişam Ali Hafız, Cevdet Said, Halis Çelebi, Riad El-Rayyes Books, Beyrut: 2001. 14.02.2010 E-Posta: [email protected]@hotmail.com |