Şükrü BULUT |
|
28 Şubat bitti mi? |
Başarıya aç ve muhtaç bir toplum olduk çıktık. Sair kanunların askere müdahale yetkisi verdiği ve EMASYA protokolüne ihtiyaç olmadığı Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığının ortak mutabakatlarıyla ifade edilip protokol kaldırılınca; 28 Şubat’ın bittiğinden söz edenler oldu. Önce insanî temel ilkelerde anlaşmak gerekiyor. Başta 28 Şubat olmak üzere tarihimizdeki tüm darbelere karşı olmanın bir “insanî ilke” olduğunda mutabık olmamız lâzım. İnsan haysiyetini kıran, hürriyetleri kısıtlayan ve hakları gasp eden tüm darbelerin köken olarak dinsizlik, vahşet ve bedeviyete yönelik olduğunu kabul etmek istemeyenleri, tarih mütemadiyen tekdir ediyor. Gayet kapsamlı bir münafıkane hareket olan, on binlerce masumun kanı üzerine inşa edilen ve Türkiye’yi dünyaya maskara eden 12 Eylül ihtilâlinin devamı niteliğindeki 28 Şubat’ın bittiğini veya bitmekte olduğunu iddia edebilmek için, söz konusu darbelerle, milletin elinden alınan hak ve hürriyetlerin iadesi ilk şart sayılmaz mı? Hâlâ milletten özür dilememiş 12 Eylülcü siyasetçilerin de yönetiminde aktif oldukları AKP’nin 28 Şubat’ı bitireceğinden bahsetmenin mantığı nerede? 12 Eylül’ün yol açtığı hak kayıplarını ve 28 Şubat’ın temel insanî haklara getirdiği yasakları devam ettirerek sekizinci senesine giren şu hükümete hâlâ anlayışla bakıp, millete “Acele etmeyin. Herşey, her mesele hallolacak. Yasaklar kalkacak” diyen insanlar aklî muhakemede nâkıs, safderun ve cahil değillerse; ya bir rüşvet tezgâhında dünyasını kazananlardan veya milletin menfaatini istemeyenlerden başka kimler olabilir ki... 28 Şubat’ın akabinde tek başına iktidar olmuş, anayasayı değiştirebilecek çoğunluğu yakalamış, hem milletten ve hem de haricî cereyanlardan tam destek almış bir partinin temel haklarda adım atmaması zihin tutulmasına henüz yakalanmamışları düşündürmeli değil mi? Hoca Nasreddin’in fıkrasındaki gibi... Köpekler saldırıyor, fakat maalesef taşlar bağlı. Fukara, musibetzede, hak ve hürriyetlerine muhtaç ve otuz seneden beri kaoslarla yuvarlanan milletin temel ahlâkî değerlerini tahrip edenlere herşey serbest.. Avrupa’da porno kategorisine dahil edilen resim, film ve programlar, millî ekranlarımızın baş köşelerinde. RTÜK’e seçilmişlerimiz ise mevkilerini muhafaza ve taşındıkları yeni mahalleyle entegre derdindeler. Temel insanî haklarımızdan sorumlu bakanımız ise, batıda bir nevî hastalık kabul edilen “eşcinselliği” medenî bir hak konumuna yükseltme çabasında. Bin seneden beri Kur’ân’ın bayraktarlığını yapan milletin çocuklarının uğradığı mağduriyetlere ise bir türlü dönüp bakamıyor. Ve hayal kırıklığı giderek yayılıyor. Milletin gelenek ve dinini hırpalamak şimdi daha kolay. . Bekçinin kompleks ve korkuları saldırganların iştihasını kabartıyor. İktidar yoluyla dünya nimetlerinin peşine düşmüş “siyasal İslâmcıların” gaflet ve hatalarıyla ortaya çıkan manzara çok düşündürücü. Bu durum karşısında mevcut iktidarın kimlik meselesi dikkatli bir şekilde irdelenmeli. Statükocu Kemalizme yaslanarak 28 Şubat’lar biter mi? Bu hal ülkedeki kaosu şiddetlendiriyor. Hem Mecliste ve hem de bürokraside ipin ucu çoktan kaçtı. Fırıldaklar her yerde hale vaziyet ediyorlar. Her gün Kemalizme sadakatini tecdid ihtiyacı duyan, 12 Eylül ile 28 Şubat ihtilâllerinin faillerine dokunmayan bir parti ne darbecilerle yüzleşebilir, ne darbeleri sonlandırabilir ve ne de hayatî temel hak ve hürriyetlerimizde adım atabilir... 12.02.2010 E-Posta: [email protected] |