Rifat OKYAY |
|
En önemli rakip |
Samimî olmak, halis bir niyet ve çalışmanın başlangıcıdır. Geçmiş zaman ve zanlar, insanlara bir çizgi çekemezler. Ancak yeni fiilleriyle kendilerinin izah ve ispatını yapabilirler. Kötülükse iyilik, iyilikse kötülük mânâlarının yer değiştirmelerine teşebbüs edip bu fiilleri başarabilirler... Yoksa bu işin adı peynir gemisi olabilir... Kendi adımıza başarabildiğimiz güzellikler ve iyilikler başkalarına da baştacı olabilir, noksanlıkların ve başarısızlıkların menşei ve faili daima nefis ve şeytanımızın elindeki benliğimiz olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız... Kaderin hükmünü başlatan cüz’i iradenin seçimi gibi Müslümanlar daima tercihlerini iyilikten, güzellikten ve faideden tarafa koydukları müddetce bir rahmet ve merhamet deryasının arkalarında kendilerine yardımcı olduğunu hissedecek ve bizatihi bileceklerdir... Ama ters gitmekte ve tersinden anlamakta ısrarcı ise Müslümanın bu konuda da istekleri maalesef gerçekleşecektir... Önemli olan bu konuda kendimize fırsat vermememizdir... Başkalarıyla her konuda yarışılır, ama insanın kendisini test etmesinde en önemli rakibi kendisi olmalıdır... Kendinizin inandığı bir doğruyu ve güzelliği başkalarının beğenmesi için yapmak gibi yanlış, hayatın her zaman ezbere geçmesi gibi bir neticeyi insana kazandırabilir. Biz eğer kendimizi kul ve abd olarak Rabbimizin emirlerinin uygulanması noktalarından vazifedar göremezsek, başkalarını işmam eden hiçbir fiilin bize fayda vermesi düşünülemez her halde... Şimdi doğru olarak düşünmek lâzım ki; küfrün zirvedeki hücumu zamanında bir kardeşimize, Müslümanlara selâmet ve afiyet için, hiç olmazsa aynı safda olduğumuz mü’minlere vefa noktasından bir duadan bir kuvvet verip almaktan bile acze düşüyorsak düşünülecek bir halimizdir. Bu hal belli ki iyi hallerden değildir... Yardımcı olmak yardıma koşmak yardıma kavuşmak demek olacaktır... “Allah’ım ümmeti Muhammed'e mağfiret eyle, onların ferahlarıyla bizleri de ferahlandır” diyebilme alicenablığına ulaşabilmeliyiz... Sahabinin hallendiği tefani sırrının sırlarına ve sınırlarına muvaffak olabilme yolunda bir gayretin ve cehdin içinde olabilmeliyiz... Neden halis bir niyete tegarüb eden bir keramet mesabesindeki güzelliklerine razı olmuyoruz da dünyanın altını üstüne getiren dünyevî istek ve arzularının peşinde koşuyoruz? Sebepler dairesi içinde sebeplere müracaat etmenin bir mahsuru olamaz. Rabbimizin herhangi bir emrini, yeter ki biz kendimiz sebepleri bahane ederek hafife almayalım... Küfrün karşısında dimdik olarak durmayı bilelim.. Allah’tan bilmek esbabı başımızın üstünde bir kılıç gibi göstermeyeceği gibi bütün hareketlerimizi de sebepsiz çalışma ve dua meyvesi olarak göstermez... İlla ki çalışmak ve O’nun yolunda O’nun için yaşamaya gayret etmeliyiz... Atımızı nefis ve şeytanın hücumları karşısında daima iman ve İslâmiyet noktasından daima şaha kalkacak vaziyette hazır tutmalıyız...
05.03.2010 E-Posta: [email protected] |