Rifat OKYAY |
|
Akıllı mıyız? |
Daha iyiyi daha güzeli yakalamak, elde etmek ve ilân etmek için, çok büyük bir gayret ve çalışma bizleri bekliyor... Hayallerimizi ve konuşmalarımızı süsleyen iyi niyet ve hedeflerimizi, raflardan indirerek tatbikat sahasına koymalıyız... Kötülüğü kötülükle kaldıramayacağımız gibi, tembelliğimizi de bahanelerle süslü tembellikle ortadan kaldıramayız. Geçmişin süslü ve abartılı başarıları bile geleceğimize hali hazırdaki hayatımıza fayda vermez. İlla ki çalışmak, büyük bir gayret ve ümidle çalışmakla hayatımızı düzenlemedikten sonra... Aklımızın akılsızlıkları, ispat ve iskat için koşuşturduğu hiçbir çalışma ve çalışma ortamı bize doğruları yakalamak ve yaşamak için fırsat vermeyeceği gibi, yanına bile yaklaştırmayacaktır... Altını üstünü, sağını solunu hesaplamadan düşünmek, bizleri ancak kendi düşüncelerimize ve fikirlerimize mahkûm edecektir... Bizim için en uygun konuşma ve fikir beyan etme ortamı düşünerek olmalıdır. Kendi elimizle kendi dilimizi bağlamayalım... Akıllımızın dürüstlüğü sergileme gayretleri aklın önüne geçerse, akıllı olmamızı da engeller... Gerçek ne ise doğruluk da, dürüstlük de onun içindedir ve akıllılık da budur. Kimse dünya kuruldu kurulalı zorla akıllı olmadığı gibi, aklını kullanmadan da doğru ve dürüst olmamıştır... Elbette ki bu dürüstlük ve doğruluk bizim çalışma düzenimizde aklın en büyük yardımcılarıdır. Kendimize yazılacak en kısa ve özlü mektup ahlâken ve ilmen bilgi sahibi olarak kendimizi iyi ve güzel şeylere sevk ve kanalize etmek gibi bir güzellik orta yerde dururken kendimizi anlatmak için, başkalarını kötülemek gibi aşağıların yapacağı bir işe tevessül edilmesi anlaşılır gibi değildir... Varlığımız eğer gurur ve kibirimizden nemalanarak yüksek ve kalın, duyarsız duvarların arkasında saklanıyor ve biz de buna seyirci kalıyorsak, yazık ki ne yazık bizim o küçücük aklımıza... Başın vücuttaki en yüksek yeri işgal etmesi içindeki aklın olmasından değildir. Çünkü nice akılsız başlar var ki ayakların peşinde perişan olmuşlardır... Aklın evvela akla yol açan bir iman ve inanç meşalesi olması gerekmez mi? Batmak, bitmek ve yok olmak korkusunun ruhları sardığı bir ortamı ancak inançlı bir akıl selâmete çıkarabilir... Hayattan beklentileri bu dünyayı aşan bir aklın iman tarikiyle elde edemeyeceği hiçbir saadet ve lezzet yoktur. Gençken hayatın tadını ve gidişatını zehirleyen bir akıl, ihtiyarlığın saadetini ve lezzetini hayal bile edemez. Bu bakımdan aklı yerinde ve yaratıcısının yolunda kullanmak elbette en büyük akıllılık olacaktır. Akıl aklı verenin isteği ve emirleri doğrultusunda kullanılırsa, ancak akıl olabilir. Ne mutlu o kişi ki aklını iman ve İslâmiyetle süslemiştir.
26.02.2010 E-Posta: [email protected] |