Cevher İLHAN |
|
Çözüm, demokratikleşmede… |
“Balyoz darbe plânı”yla kuvvet komutanlarının İstanbul’da adliyede savcılara ifâde verdiği sırada Çankaya Köşkü’nde “olağan”a dönüştürülen “kritik üçlü zirve”nin yapılması, oldukça ilginç oldu. Belli ki her türlü spekülasyona açık ve reytingi yüksek günübirlik gelişmelerle kamuoyu bir başka biçimde oyalanıyor. Günlerdir, geçmişte kimsenin haberdar olmadığı, “düşünülmüş”, “plânlanmış” lâkin fiiliyata dökülmemiş darbelerin soruşturulması ve “yargı reformu” üzerinde tartışmalar sürüyor. Bütün bunlar olurken Avrupa Birliği, öteden beri “darbe anayasası”na karşı “sivil demokratik anayasa” çağrısında bulunuyor. Brüksel’de 63. Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu toplantısında konuşan Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden sorumlu üyesi Stefan Fule, Türkiye’nin AB üyelik sürecinde siyasî kriterlerin özellikle temel haklar konusunda reformların öncelikli önemini nazara veriyor. Fule, darbe girişimiyle ilgili gelişmelerin endişe verici olduğunu, buna bağlı olarak Ankara’nın “demokratikleşme adımları” atmasının gereğine dikkat çekiyor. Anayasa değişikliğinin bir an önce yapılmasını istiyor. Yine Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörü Ria Oomen-Ruijten de “Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu” ifade edip yeni bir anayasa çağrısında bulunuyor. Adlî sistemdeki reformun gerçekleşmemesi endişe verici olduğunu söyleyen Oomen Ruijten, “yargı reformu stratejisi”nin belirlendiğini”, reform olmayışıyla hukukî boşluğun ciddî sıkıntılara yol açacağını uyarıyor…
“MİNİ PAKET” GÜDÜK KALACAK! Ne var ki bu konuda Ankara’daki en ileri açıklamalarda, “dar kapsamlı bir anayasa değişikliği” ile kalınacağı peşinen bildiriliyor. “AB vaadleri”, “mini paket”le sınırlandırılıyor. “Bu Anayasa, o günün şartlarında doğru olduğunu düşünebiliriz. Biz de yeri geldi bu Anayasa’nın iyi yönlerini savunduk” diyen Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Kuzu’nun, “Gönlümüzden geçen elbette ki yeni bir Anayasa’nın yapılması” dedikten sonra “mini paket”le yetinmesi ilginç. 2001’de yapılan 34 maddelik değişikliğinin yetersizliğinden yakınan Kuzu’nun peşinden de “tamamen Avrupa Birliği bağlamında hazırlanmış 13-14 maddelik değişiklik”le iktifa edileceğinden bahsetmesi, enteresan… Ayrıca bunu “AB reformları çerçevesinde AB ile ilişkileri güçlendirmek, demokratikleşme ve insan haklarına dönük yasal düzenlemelere ağırlık verilmesi” olarak yorumlaması, tam bir garâbet olarak karşımıza çıkıyor. Pakette başta Anayasa Mahkemesi’ne AİHM hükümleri çerçevesinde temel hak ve özgürlüklere ilişkin kişisel başvurulara açılması olmak üzere, Anayasa’nın “insan haysiyeti”ne dair “Temel hak ve hürriyetlerin niteliği” başlıklı 12. maddede, “Kişi hürriyeti ve güvenliği” başlıklı 19. maddede “Yerleşme ve seyahat hürriyeti” başlıklı 23. maddede öngörülen değişiklikler elbette önemli. Ayrıca “kamu denetçiliği” ile “parti kapatılmalarının zorlaştırılması” da kayda değer. Fakat bunun “demokratikleşme” için çok güdük kalacağını Kuzu da kabul ediyor. Zira şimdiye kadar 16 kez 100’e yakın maddesi değiştirilerek kevgire çevrildiği halde, yamalarla demokratik bir anayasa çıkmadığı görülüyor.
BUGÜNKÜ ANAYASA’DAN “ÇÖZÜM” ÇIKMAZ… Bunun içindir ki AB sözcülerinin de bildirdiği gibi, dibâcesinden kadük “devrim kanunları”nı koruma altına alan maddelerine, darbeleri ve darbecileri koruyup kollayan “geçici maddeleri”ne kadar, bu anayasanın topyekûn değişmesi gerekiyor. Keza başta HSYK’nin yapısı olmak üzere “yargı reformu”nun AB’ye söz verilen kriterlere göre yapılması zarûreti doğuyor. Ancak “Evvela Anayasa değişikliği için destek arayacağız, olmazsa referandum için şapkayı önümüze koyar, düşünürüz” diyen Adalet Bakanı Ergin’in Avrupa Komisyonu’na sunduğu “Yargı Reformu Stratejisi” de bu hususta bir ümit vermiyor. Türkiye’nin gerçek anlamda demokratik bir hukuk devletine dönüşebilmesi için şart olan yargı reformunun hayata geçirilmesi yönünde önemli bir başlangıç olduğunu belirten Bakan’ın, “iki yıl içinde bitirmeyi öngördükleri hedef”e ne kadar ulaşılacağı, istifhamlarla dolu. Kurul’un üye sayısının arttırılıp hem özerk hem de çok daha katılımcı ve çoksesli kılacağını anlatıyor. Bazı Avrupa ülkelerindeki mevcut uygulamayı örnek veriyor. Buna mukabil, AB’nin üyelik müzâkerelerinde Türkiye’den öncelikli taleplerinin başında gelen yargı reformunun AB’nin anlaşmalarla güvence altına alınan yargı bağımsızlığını ne derece temin edeceği sorusu duruyor. Çözüm, AB kritrerlerine göre köklü “mini” değil, köklü bir Anayasa değişikliğinde. AB’nin önerdiği yargı reformu”nda; HSYK’nin tarafsızlığını, objektifliğini ve şeffaflığını sağlamakta… Ve en başta dayatılmış ve fiiliyata dökülmüş, yüzbinlerce vatandaşa işkence etmiş, milyonlarcasını maddî ve mânevî perişanlığın içine atmış darbeleri ve demokrasi kıtallerini topyekûn yargılayacak, hesâba çekecek demokratikleşme reformlarında… Bunalımın çözümü, “üçlü zirve”nin ardından şeklen açıklanan “Anayasal düzen ve kanunlar çerçevesinde” değil. Olsaydı, şimdiye kadar olurdu…
26.02.2010 E-Posta: [email protected] |