Şükrü BULUT |
|
Muallimül-ekber… |
Ahirzaman dinsizlik cereyanlarının birleşerek “Ahirzaman Peygamberine” canhıraşâne saldırdıkları dehşetli bir mevsimi yaşıyoruz. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle bu zamanın dehşetli dinsizlik hareketinin birincisi “şeriat-ı Ahmediye” ile, ikincisi bizzat ulûhiyyet-i İlâhiye ile çarpıştıkları halde; muhabere ve muvasaladaki mu'cizâne inkişaflarla, bu iki dinsizlik hareketinin her cihetten ittifak halinde meydana çıktıklarını, ahirzaman gözlükleriyle olayları inceleyenler göreceklerdir. Kemalizmin Hz. Muhammed'in (a.s.m.) sünnetine ve hayatı takdim biçimine olan derin muhalefetini Türkiye Müslümanları iyi bilirler. Onu hatırlatacak, onu yâd edecek veya onun sevgisiyle kültürümüze girmiş her unsur, kelime ve çizgiyi hayatımızdan silmeye çalışan Kemalistlerin tarihteki icraatları; Hulâgu'nun Bağdat'ta, Çizgin'in Maveraünnehir'de İslâma yaptıkları mezalimi arattırmayacak cinstendir. Kapalı görünen şu cümlelerin açılmasına, yine Anadolu´da tek parti zulmünü yaşayanlar şahittir. Gençlerimiz, bilhassa altmış beşi geçmiş büyüklerimize müracaat ederek, o günlerin hazin hikâyesini az da olsa dinleyebilirler. Kemalizmin mahiyetini az çok bilen insanlarımız; Amerika, İngiltere, Avrupa ve Avustralya´daki “Şeriat-ı Ahmediye” düşmanlığını yadırgamıyor değiller. Zira Hz. Muhammed'in (a.s.m.) hayatı, elindeki Kur'ân’ı ve insanlığa takdim ettiği dersi hakkında bilgileri olmayan, Batı kültürüyle yoğrulmuş ve Avrupa değerleriyle yetişen insanlara hitap eden medyadaki “Hz. Muhammed (a.s.m.) düşmanlığı”nı yadırgamakta, Müslümanlar elbette haklıdırlar. Lawrence Wright gibi küresel olarak İslâmiyetle mücadele edenlerin hissettikleri veya bildikleri bir hakikati burada paylaşmak istiyoruz. Dünyanın gelişen teknoloji ile küçülmesi, bir yandan kıt'alar arası beraberliğe insanları mecbur ediyor. Hürriyet, medeniyet ve faziletin global değerlerde ortaya çıkması “Kur'ân karşıtı Kemalizmi” Türkiye´de zayıflattı. Bunu hisseden ikinci cereyan mensupları, cihanşümûl mânâda hem komünizme ve hem de Kemalizme çalışırlarken, birinci tehlike olarak Hz. Muhammed'in (a.s.m.) insanlığa takdim ettiği mesajı görüyorlar. Şayet dünyanın teknolojide ileri “medenî” coğrafyaları bu mesajla karşılaşır ve mesajın mahiyetini idrak ederlerse; her türlü insanî medeniyet, kutsal değer ve ahlâkı tahribe çalışan komünizm ile Kemalizm kaybedecekler. Muhammedî (a.s.m.) mesajın dünyaya yayılmasına karşı kendilerince tedbir alıyorlar. İkinci cereyanın pratisyen ve teorisyenleri, İslâm âlemindeki üniversite ve STK'larda çalıştıkları elemanları aracılığıyla Müslümanların nabzını tutuyorlar. Gelişen hadiselere karşı stratejiler geliştirdikleri gibi, birçok yerde de olayları kendi inisiyatiflerinde yönlendirmeye çalışıyorlar. Medya, üniversiteler, eğitim müfredatları ve bazı STK´ların üzerinde çalıştıkları projeler şu iddiamızı ispat ediyor. Burada Müslümanların ve bilhassa da Hıristiyanların bilmesi ve üzerinde durması gereken bir nokta var. Dünyamızı üzerinde yaşayan bütün canlılarıyla yok etmek isteyen bu birinci ve ikinci cereyana karşı koyacak mesaj sadece Hz. Muhammed'e (a.s.m.) aittir. Bir başka mesaj veya düşüncenin çare olduğunu iddia edenler varsa, ortaya çıkmak zorundadır. Müslümanlar Hz. Muhammed'i (a.s.m.) yalnızca kendilerine gönderilmiş bir rehber, öğretmen ve yol gösterici olarak görmemeli. Bilhassa ehl-i kitap, dinlerinde kaldıkları halde bu mesajı dinleyebilirler. Aynı gezegeni paylaşan insanlar, gezegenlerine karşı yapılan tahrip edici hücumlara karşı ittifak etmek zorunda değiller mi? Hz. Muhammed'in (a.s.m.) dersi yalnızca bir milleti, bir coğrafyayı, belli bir zamanı ve sayılı problemleri içine almıyor. O (a.s.m.), belki kâinat genişliğinde, bütün insanları ve cinleri muhatap alıp, ilk yaratılıştan kıyamete kadar bütün zamanları içine alarak Hz. Muhammed bize ders veriyor. İnsanlığı Âdem babamızdan kıyamete kadar, bir mektepteki yaş sınırlamasına göre şubelendirdiğimizde, her haliyle Efendimizin en son ve en yüksek şubede muallim olduğunu göreceğiz. İnsanlığın tarih içindeki gelişme seyrinde, geçmişte öğretmenlik yapmış olan Peygamberlere de inanan ve seven Müslümanlar, onları, insanlığa gelen en son ve bütün geçmişi kapsayan sahifelerle birlikte kabul ediyorlar. İnsanlığı birinci derecede ilgilendiren şey, onu sıkıştıran felâketler, sosyal belâlar ve ruhlarını kemiren korkular değil mi? Şayet bütün bunlara kesin çözümleri, yaraları iyileştiren iksirleri, sosyal bozulmayı durduran çareleri ve her gün birbirine düşman olan insanlığa barış ve sevgiyi Hz. Muhammed (a.s.m.) sunuyorsa, kabul etmek insanlığıın gereği olsa gerek. Hem böyle bir muallim en büyük rehber ve ne büyük öğretmen sayılmaz mı?
26.02.2010 E-Posta: [email protected] |