Şükrü BULUT |
|
İslâmla savaşılmaz |
Doğu – Batı savaşının Samuel Huntington ile tarihe gömüldüğünü zannedenler yanıldılar. Huntington mevcut bir cereyanın temsilcisiymiş. Fallaci öldüğünde de, Avrupa’daki İslâm karşıtı seslerin susacağını zannetmiştik. Kölnlü Giordano, Fallaci’yi de geçti. Öyle anlaşılıyor ki, Giordano öldüğünde birçok yeni savaşçılar çıkacak “ikinci Avrupa”dan. Daniel Pipes İsviçre ve Avustralya basınında çıkan makalesinde tüm avanelerini yanına alarak İslâma saldırıyor. Küçük kıtanın geleceği ile ilgili kehanetlerde bulunurken, İslâmı en büyük tehlike olarak vurguluyor. Maksat savaş olduktan sonra, gıdasını çatışmalardan alanların nesli tükenmeyecek. Biz Müslümanlara göre bu asrın savaşları; terör, anarşi ve kaosları, kaynaklarını dinsizlikte bulurlar. Kendisiyle barışık olmayan Allah düşmanı, diğer insanlarla, çevresiyle ve tabiatla nasıl barışık olacak ki? Ruhundaki savaşı, anarşi ve kaosu bulunduğu her yerde yansıtma tabiatındaki bu gibi fertler ve cemaatler, yeryüzünde fesat, savaş kaos ve kirlilik çıkarmak üzere devamlı atakta olacaklardır. İsimlerden çok temsil ettikleri mânâlar önemlidir. Geçen yüzyılı kana, vahşete ve zulme boyayanların ansızın başka yıldızlara göç ettiklerini elbette ki söyleyemezsiniz. Yeni yeni formalar, şekiller, sloganlar ve azıcık değişmiş fikirlerle, dünkü komünizm, bolşevizm, sosyalizm ve materyalizm aramızda yaşıyorlardı, anlayamıyorduk. Ne zaman ki, yeniden kanlar akmaya başladı, sokaklar kaosa düştü, işte o zaman “eski saldırgan dinsizliğin” tekrar atakta olduğunun farkına vardık. Huntington Amerika’yı esas alarak bir kültür savaşı senaryosu yazmıştı. Dünya Ticaret Merkezinin kuleleri belki de o çerçevede yıkılmıştı. Fitilin ateşlenmesinden beş saat sonra Henry Kissinger, Afganistan ve Irak’ı hedef göstermişti. Organizede başrolleri alan neocon ve neoliberal kadrolar daha önce hazırladıkları El Kaide’yi hedefe yerleştirmişlerdi. Koskoca bir dünya, yıllardır bu eski komünistlerin yalanlarıyla uğraşıp durdu. Aslı menfaate, dinsizliğe ve anarşiye dayanan 11 Eylül faciasından George Bush “Haçlı Seferi” postu da çıkarmaya kalkıştı. Kamuoyunun, dinsizlerin kontrolündeki medya ile iğfali mümkündür. Fakat yazılanlar çok da uzun süreli olmuyor. Neoconlar ve Mr. Bush, dünyanın yüzüne bakamayacak halde, toplumdan kaçıyorlar bugün. Huntington ile Francis Fukuyama gibi teorisyenlerle; Dick Cheney ve Paul Wolfowitz gibi pratisyenlerin yıldızlarının en parlak dönemlerinde de söylemiştik. Çatışma merkezinin Amerika olmadığını, asıl sahanın Avrupa olduğunu yazdığımız dönemlerde, Avrupalı çatışma teorisyenleri henüz görünmüyorlardı. Savaşı bu küçük kıta çerçevesinde başlatmak isteyen “dinsiz saldırganların” tezleri medyada alenilik kazanmamıştı. Artık Daniel Pipes, Dennis Prager, Giordano, Ralp Peter ve Geert Wilders gibi yazar ve teorisyenler açıktan açığa küçük kıta için İslâmla savaşa girişiyorlar. Her birisi diğerinden daha dehşetli “felâket senaryoları” yazıyorlar. Tarihi bilmeyen, İslâmı tanımayan ve Müslümanlarla komşuluk yapmayanları tedirgin edecek derecede tahrik dolu yazıları okuyan bazı Müslümanlar da endişelenebilir. Fakat bir gerçek var; Avrupa dinsizleri İslâmla savaşamazlar. Savaşamazlar, zira dünya şartları onları evvelâ Hıristiyan Avrupa ile karşı karşıya getiriyor. İslâmın doğru tarifi yapıldığında; barış, huzur, refah, adalet ve güzellik içinde yaşamak isteyen Avrupalıların İslâmla bir problemi olmadığını ortaya koyacak. İslâmın kendisi tamamen barış olduğuna, İslâm dünyasında cehaletten kaynaklanan uygulamalar İslâmı mesul etmeyeceğine ve İslâmiyet hakikî Hıristiyanlıkla da ittifak ettiğine göre; Avrupa’nın saldırgan dinsizleri karşılarında önce kendi ırk ve kültüründen olanları göreceklerdir. Dinsizlik; önce temel insanî hürriyetleri yok etmiş ve ediyor. Sonra da, insanın sosyal hayatını ve çevresini düzene sokan tüm düstur ve prensipleri tahrip ediyor. Hürriyet maskesi altında insanları yuvasından, çalışma hayatından, sosyal çevresinden, düzeninden ve ruh sağlığından koparıp atan “saldırgan dinsizliğin” önüne evvelâ medeniyet projeleri ve kiliseler geçecektir. Doğrusu Daniel Pipes’in iddiaları, ancak cahil kalabalıkları tahrikte kullanılabilir. Zaten söz konusu dinsiz teorisyenlerin Freud ve Troçki’yi çok iyi bildikleri gözlemleniyor yazılarında. İslâmiyetin Doğu veya Batı insanına sunduğu reçetede, “saldırgan dinsizlerin” dışındakileri rahatsız edecek tek bir noktanın olduğuna inanmıyoruz. Ortaya koyduğu büyük ve geniş çerçevenin içine hem Hıristiyan Batı ve hem de Müslüman Şark girdiğine göre, yirminci yüzyılın başlarında olduğu gibi “dinsiz cereyanlar” yeni yeni savaşlar çıkarmanın peşinde koşuyorlar. Kanaatimizce köprülerin altından çok sular aktı. Avrupa ve Asya’daki yeni gelişmeler, eski halin muhal olduğunu bir kez daha gösteriyor. 15.02.2010 E-Posta: [email protected] |