S. Bahattin YAŞAR |
|
Bu asrın yüz akı insanlar! |
Hepinize alkışlar! Balyoz hareketi rezaleti ile ortaya çıkan nitelikli düşünce grupları temsilcileri albümü, bir test aracı gibi oldu. Darbeciler, kendileri ile aynı kulvarda olanlar, olabilecekler ve karşı kulvarda olanları sınıflandırarak, adeta düşünce gruplarına bir kişilik testi yaptılar. Cuntacı askerlerin, hedeftekiler listesinde bulunamayanlar ise, doğrusu kendilerini şimdilerde bir sorgulamaya da tabi tuttular. Geçenlerde Türkiye çapında teşkilâtlanması olan bir düşünce grubunun içindeki dostum, “Bizimkilerden birisinin neden bu tabloda yer almadığı beni ciddî ciddî düşündürdü. Yani çok önemli de değil, ama kimin yandaşı olduğumuz, kime karşı bir duruş koyduğumuzu anlatıyor. Onun için bu balyozun hedef tahtasındaki, şahs-ı manevî insanları, cuntacıların hoşuna gitmeyen bir duruş ortaya koymuşlar ki, bu tablo gerçekleşmiş. Bu bir duruşun yansımasıdır.” diye camiasına yakınıyordu. Yani yaklaşım yanlış değil, ya cuntacı taraftarısınız ya da cuntacı karşıtısınız. Bunu da en güzel, sizin kendinizi tanımlamanız değil, karşıtınızın sizi tanımlaması belirler. O zaman bu tablo ile birlikte her düşünce grubunun, zorbacılara karşı olan tavırlarını dünden bu güne daha derinden bir analiz etme ihtiyacı bulunuyor. Aksi halde yakın gelecekteki şeref tablolarında defolu insanlar topluluğu olarak kayıtlara geçeceklerdir. Ya da etkisiz elemanlar olarak. Oysa her kulvardaki düşünce gruplarının, yakın geçmiş hatalarını kabul etmeleri ve yaşananlardan dersler alındığının ikrarı, onları daha bir orijinal hale getirecektir. Yoksa kendisini yenileyemeyen, hatalarını gözlemleyemeyen ve onları terk edemeyenler ve eteklerinde birikmiş hataları dökemeyenler, yarında oluşacak tabloda yine defodan kendilerini kurtaramayacaklardır. Özellikle kaba güce dayanan anlayış, toplumun içindeki özleri ortaya çıkarmaya vesile oldu. Türkiye’nin birikimi anlamındaki düşünce temsilcilerini adeta darbeciler hedef tahtasına koyarak, onların düşüncelerini tescil etmiş ve bu düşünce gruplarını vitrine çekmiş oldular.
Nurcular bu toplumun yüz akıdır Darbeciler, hürriyetçileri ortaya çıkarmış oldu. Demokrasi perdesi açıldıkça, insanlarda, ailelerde, toplumda hürriyetin tatlı yüzü daha bir kendini göstermeye başlıyor. Benim, zorbaların seçim yaptığı, bu şahsiyetli insanlar topluluğunda dikkatimi çeken noktalardan birisi, Risâle-i Nurların düşünce boyutunda ne kadar ciddî bir eksende etkisini gösterdiği oldu. Risâle-i Nur eserleri, Türkiye’nin özgürlükçü düşünce birikimine adeta esaslı bir ruh katmış oldu. Nitekim tablodaki pek çok şahsiyet, bu eserlerden bizzat veya bilvesile istifade etmiş insanlardan oluşuyor. Aydınların, aydınlanmaya açık durması da bu olsa gerek. Yani düşünceye kendini kapatmak bağnazlığından uzak durmak, aydın olmanın bir şartı olsa gerek. Bu aşamadan sonra Türkiye’de, hürriyet hareketi savunuculuğu bir marka olacaktır. Hürriyetten bahsetmek ve hürriyeti yaşamayı hak etmek bir mücadelenin sonucu olacaktır. Yani bedelsiz bir kazanım bulunmamaktadır. Ama güzel olan şu ki, Bediüzzaman’ın Kur’ân tefsiri Risâle-i Nurlar, asırdaki düşünce gruplarını ve hatta karşıt düşünce insanlarını pozitif anlamda ciddî etkilemiş bulunmaktadır. Risâlelerin savunageldiği hakikatler, artık pek çok düşünce gurupları tarafından kabul edilmiş ve savunulmaktadır. Yani Kur’ân’dan gelen hakikatler, ortak akılla da aynı noktalarda birleşiyor. Türkiye’de demokratik bilincin uyanmasında en öncelikli, etkili ve nitelikli mücadeleyi başta Bediüzzaman olmak üzere, risâlelerden istifade eden kahramanlar vermiş ve vermektedirler. Bu uğurda en fazla bedeli Nurcular ödemişlerdir. Ancak bütün bu cümleler demokrasi mücadelesindeki diğer farklı düşünce insanlarını göz ardı etmemi netice vermiyor. Ortak düşman olan cehalete, zorbalığa, cuntacılara karşı kim adamakıllı bir duruş koyarsa; alkışlarımız avuç içlerimizi kızartıncaya kadar sürecektir. Ama asır, Kur’ân’ı manevî bir mu’cizesi olan Risâle-i Nur ile, adeta manevî temizlik ameliyesi yapıyor. Bu demokratik süreçte de bu temizlenmeyi görmek mümkün. Nitekim bu toplumun yüz karası cuntacıların listeledikleri düşünce insanlarının, bütün Türkiye’ce çok ciddî bir alkışı hak ettiğini söyleyebiliriz. Yine bir o kadar güçlü bir alkışı da, ‘Türkiye’nin yüz akı” diye tanımlayabileceğimiz ‘Nurcular’ hak etmektedir. Kendisiyle telefonda görüştüğümüz kıymetli Mehmet Altan Bey’e, “Anadolunun alkışları sizin özgürlük mücadelenizin yanındadır.” kanaatimi ilettiğimde, içinin serinliğini taşıyan gülücükler gönderiyordu. Bu ona, hürriyet mücadelesinin destekleyicilerinin verdiği bir serinlikti. Risâle-i Nur eserleri, Türkiye’deki hürriyet hareketinin uyanışına önce düşünce boyutunda hizmet etmiş, bu uğurda darbecilerin hücumuna maruz kalmış, ama kimse onun etki ve gücüne toz konduramamıştır. Nurcular da, güç şartlara rağmen, düşünce varlıklarını muhafaza etmişler ve hatta onu geliştirmişlerdir. O zaman bu gün ortaya çıkmış bu tabloyu çok güçlü alkışlamalı ki, yarın oluşacak şeref tablosunda yer almak için emek sarfedenler çok olsun. Tabiî hürriyet karşıtı adım atma cüretinde olanların ise alkışlar kulaklarında patlasın ve ürksünler. Ben, farklı düşünceler içerisinde olsalar da, Türkiye için, Türkiye’de yaşayan milletler için, hak ve hürriyetler için, adalet için pek çok dünyevî teklifleri (akredite tehdidi bile bunlar içindedir) elinin tersiyle itip, hürriyetçi bir tabloda yer alanları çok ciddî takdir ediyorum. Ve Türkiye’de yaşanan bir insan olarak, nitelikli insanların varlığı, toplumun niteliğini arttırmış bulunmaktadır. Kabul edelim ki Türkiye toplumu, medeni dünya içerisinde son zamanlarda ciddî bir konum kazandı. Bunun artarak devam etmesi lâzım. Ancak, bu noktada herkese düşen bir şeyler olacaktır. Çünkü nitelikli toplumlar, nitelikli insanlardan oluşur. Türkiye’de hiçbir kesim ve hiçbir kimse, seyirci konumunda değildir. Türkiye toplumuna nitelik kazandıran ve biraz daha dik yürümemize yardımcı olan bütün düşünce guruplarına gönülden teşekkürler. 15.02.2010 E-Posta: [email protected] |