Mikail YAPRAK |
|
Avrupa “Kur’ân Kongresi” yapmalı |
Tam 1400 yıl önce 610 yılında Kur’ân inmeye başladı. Kendi tarifiyle, “İnsanlara doğru yolu gösteren, apaçık delillerini taşıyan ve hak ile bâtılın arasını ayıran Kur’ân’ın beyanı en yücedir. Bir sözün kimden, kime ve hangi makamda geldiği açılarından bakıldığında Kur’ân’ın bir kelimesinin bile benzeri asla olamaz. Zira o, âlemlerin Rabbi olan Allah’ın kelâmıdır ve Allah’ın sevgili kulu Muhammed (asm) vasıtasıyla bize ulaşmıştır ki, ne mutlu bize, ne mutlu Kur’ân’a râm olup yolunda gidenlere.. Âlim ve şair Mehmet Akif Ersoy der ki: “Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhamı,/ Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâmı. Bunun için çalışmak en başta Müslümanların vazifesidir. Ne büyük saadet ki, bu vadide öncülük şerefi yine Türkiye’nindir. Şanlı imparatorluğun asırlarca Kur’ân’a bayraktarlığının mükâfatı olmalı ki, ilhamını Kur’ân’dan alan hizmetler Türkiye’de ortaya çıkmıştır. Fen ve tekniğin hükümran olduğu ve olacağı çağların anlayışına uygun Kur’ân yorumu, insanlığın istifadesine buradan sunulmuştur. Çeşitli dillere çevrilen ve bütün dillere çevrileceğine inandığımız Risâle-i Nur buradan dünyaya yayılıyor. Kur’ân’ın hitabı bütün insanlığadır. Bilhassa kitap ehli olanlar, semavî kitapların ve elçilerinin yabancısı değildirler. En büyük ve en son semavî kitabı ve tebliğcisini bilip tanımak onların da en önemli meselesi olmalıdır. Günümüz Müslümanlarına bakarak doğru İslâmiyeti ve ona lâyık doğruluğu göremeyebilirler. Ama doğrudan doğruya Kur’ân’a ve Kur’ân adına yazılan doğru kaynaklara ulaşarak, Kur’ân’ın mesajını anlamaya çalışmalıdırlar. Sahip oldukları üstün vasıtaları, harika teknolojiyi ve bilimsel verileri bu uğurda da kullanmalıdırlar. Zaten Kur’ân’ın mesajı da hep tazedir. Her asırda yeni nazil olmuş gibidir. ««« Tarih boyunca milletler, varlıklarını koruyabilmek ve geleceklerine yön verebilmek adına çok önemli ve hayatî kararlar almışlar, tarihe mal olacak toplantılar, kongreler tertip etmişlerdir. Avrupa tarihinde de, bu alanda önemli kongrelerin yapıldığını tarih bize bildiriyor. Buna en tipik örnek Viyana Kongresidir. Osmanlı Devletinin katılmadığı, Fransa dışında bütün Avrupa devletlerinin katıldığı bu kongrenin görüşmeleri bile bir yıldan fazla sürmüştür. O kadar ki, fikir ayrılıkları ve çıkar tartışmaları uzayınca, balolar tertiplenip eğlenceler düzenlenmiştir. Ama Napolyon’un sürgünden dönerek tekrar Fransa’da tahtına oturması üzerine korkuya kapılan taraflar, nihayet 9 Haziran 1915’te Viyana Kongresi kararlarını imzalamışlardır. Denilebilir ki, 1805’ten 1815’e kadar on yıl süren Napolyan savaşları, Avrupa’yı “Kutsal İttifak”a zorlamıştır. Napolyon’un varlığı Avrupa’nın birleşmesine, yokluğu ise dağınıklığına sebep olmuştur. Acep bize ne oluyor ki, bunca düşmanlarımıza rağmen hâlâ kutsal ittifakımızı kuramıyoruz.. Hem de savaş için değil, barış için.. Viyana Kongresi kararlarının uygulandığı döneme “Restorasyon Devri” adı verildi. Halbuki restorasyon adına da yıkımlar devam etti. Bizde “aydınlanma” adına zulümler yapıldığı gibi... Her neyse, şimdi biz diyoruz ki, geçici dünya hayatını kurtarmak, siyasî hükümranlık kurmak adına bu kadar ciddî kongreler yapan Avrupa, bir de hem dünya, hem ahiret saadetinin yolunu gösteren “Kur’ân-ı Muciz-ül Beyan” hakkında büyük ve ciddî kongreler yapsın. Her Mevlid gecesinde dünyamıza yeniden doğan ve getirdiği prensiplerin doğruluğu dünyaca tasdik edilen Hz. Muhammed (asm) hakkında kongreler yapsın. Bakınız, iki asır önce Avrupa’nın korkulu rüyası olan Napolyon’un Peygamberimiz ile ilgili takdirkâr görüşlerine, “Bonaparte et İslâm” adlı kitapta yer verilmiştir. Gele gele, 1927 Avrupa’sında, geçen hadiselerden, savaşlardan ders alınmış olunacak ki, önemli ve tanınmış hukukçuları bir araya getiren Genel Hukuk Kongresinde, Hz. Muhammed ve Kur’ân hakkında çok değerli görüşlere yer vermişlerdir. O zaman İslâmî bir gazetede yayınlanan ve Bediüzzaman’ın da sevincine ve takdirine sebep olan bu beyanlardan biri Kongre Başkanı Shebol’a aittir. Shebol’a göre, Muhammed’in (asm) getirdiği prensiplerin kıymetine ve hakikatine Avrupalılar iki bin sene sonra yetişse ne mutlu... Aynı kongrede, barış ve huzur ortamının gerçekleşmesinde Hz. Muhammed (asm) gibi bir şahsiyete duyulan ihtiyaca vurgu da yapılmış. ««« Bediüzzaman’ın tarihçe-i hayatının önsözünde merhum Ali Ulvi Kurucu ne güzel söylemiş: Rûhun bu ihtiyacını söyler akan sular, Kur’âna her zaman beşerin ihtiyacı var..
Not: İslâm âleminin ve değerli okurlarımızın Mevlid Kandilini tebrik eder, hayırlara vesile olmasını dilerim. M.Y.
tıklayın! 25.02.2010 E-Posta: [email protected] |