Şükrü BULUT |
|
Turuncu Kemalizm |
Turuncu devrimin Ukrayna’daki mağlûbiyeti, bu hareketin büsbütün geri çekileceği fikrini bize vermemeli. Modern komünizmi temsil eden bu cereyanın mahiyetini milletlerine anlatabilen siyasetçiler, belki bu küresel afetten masun kalabilirler. İslâm âlemi ve Hıristiyan AB ile ciddî samimiyet kuran Rusya’nın yardımıyla inşallah Ukraynalılar, dinsizlikten doğan bu sefih ve her düzeni tahrip edici hareketin içyüzünü bütünüyle göreceklerdir. Turuncu devrimin klâsik “komünizm devriminden” daha derin, yayılmacı ve tahribatıyla kalıcı olduğunu, yaşayanlar zamanla öğreniyorlar. Gürcistan ve Kırgızistan gibi ülkelerde de düzen, asayiş ve refahın “turuncularla” gelmeyeceğini zaman gösterecektir. Birçok ana umdesi ve yan unsurları bulunan “turuncu devrimin” öne çıkan iki esasını okuyucularımız bilirler: medya ve finans sektörü. Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan mantığına yakın bir bakışla, global medya ile para dolaşımını burada görmek mümkündür. Harisçe para ve mal biriktiren bir milletin şiddetli hırsından faydalanan küresel dinsizlik hareketi; devrimlerinde kullanmak üzere ihtiyaç duyduğu parayı “çekirge sürüsü” veya “köpek balığı” fonlarıyla elde ederken, aynı para ile medyayı satın alıyor ve global icra ve cinayetlerini bazan örtüyor, bazan da yaptıklarını “insanî yardım ve sosyal başarı” olarak dünyaya propaganda ediyor. Tesbiti, teşrihi, analiz ve definisyonu gayet zor, sosyal tablolar halinde her gün turuncu devrimcilerin ya bizzat kendileriyle, ya taraftarlarıyla veya eserleriyle aynı mekânları paylaşıyoruz. Freud ile Troçki dönemlerinin “dinsizlik hareketini” tanımak kolay olduğu kadar, karşıtlarını bir cephede toplamak da kolaydı. Kızılın rengi turuncuya dönüşünce, çoğu kez ateş ile nurun mahiyetleri, bilmeyenlerce birbirine karıştırıldı. Risâle-i Nur’daki tarifler ve tasvirler, zaten o dönemi eşhasıyla bize vermişti. Bugün ise yine aynı eserlerin satır aralarındaki “mahiyetleri tarif” bilgilerine müracaat ederek, hadiselere nurların pencerelerinden yeniden bakmamız gerekiyor. Avrupa’da; kiliseye, mensuplarına ve sembollerine mertçe karşı çıkmak yerine, kilisenin dayandığı temelleri; hürriyet, modernite ve bilim gibi sloganlarla tahrip ederek, kiliseyi nefis müdafaasından zor duruma düşürüyorlar. Aile, ahlâk, bireysel hürriyetlerin istismarı ve teknolojinin kötüde kullanılması gibi... Türkiye’de durum farklı mı? Apoletli, metazoriyle iş görmüş, jakoben, müstebit ve tek şahsa bağlanmış Kemalizmle arası iyi olmayan, fakat özde Kemalizmi başka formatlarda yaşayanlara dindarların veya hürriyetçilerin verdikleri destek, sizin de dikkatinizi çekiyordur. Kemalizm, belli tarihî süreç ve şahıslarla sınırlı bir istibdat hareketi midir? Yoksa İslâm Peygamberinin insana ulaştırdığı “fıtrî hayata” karşı bir kalkışma mıdır? Ayrışmanın can damarı burası. Peygamberimizin “İslâm” olarak takdim ettiği ve milletimizin bin seneden beri hırz-ı can ettiği “hayat tarzını” değiştirmenin adı Kemalizm; turuncuların bunu daha modern, ağrısız-sızısız, nefislerdeki nemrut ve firavunları uyandırarak daha kalıcı yaptığını içinde yaşadığımız Türkiye’de olup bitenler ispat etmiyor mu? İsterseniz tabloya daha yakından bakalım. Kemalizm Haim Naum’u tamamen dinlemedi. Kolaycı yolu tercih ederek zorbalığa yöneldi. Tesettürlü bir hanımın başörtüsüne uzanan eller elbette kırılacaktı. Turuncular Türkiye’de Gladston’un “Müslümanları Kur’ân’dan soğutma” düsturu ile Haim Naum’un nifaka dayalı yumuşak üslûbunu esas alıyorlar. Kadının Kemalizmle tahrip edilmiş korumasız dünyasına girerek kişisel gelişim, cazibedar hürriyetler ve kariyer gibi iğvalarla tesettürü kalbinden çıkaranlara karşı yapılacak az şey vardı. Turuncu devrimin desteklediği STK, resmî kurum, medya, sinema ve üniversitelerin resmî Kemalizmden daha dehşetli bir şekilde “İslâmî giyinişi” ortadan kaldırdığını görüyoruz. Kaybolan yalnızca tesettür değil; kadının iffeti, güzel ahlâkı, temizliği, nezaketi ve hatta anneliği de sırra kadem basmıyor mu? Bunu zamanın normal tereddîsine bağlayanlara; bu sürecin dinamikleri, öğretmenleri, paraları, gereçleri ve kollayıcıları görünmeyen ecinniler mi? Daha doğrusu turuncular burada sefahet-i mutlaka ile irtidad-ı mutlakı rejimin korumasına aldıklarına göre, 1930’larla 2010’ların farkları nerede kalıyor? Kadın ile ilgili örneği ibadetin hayata yansıması, genel ahlâk ve halkın derd-i maişeti gibi sahalara da tatbik edebiliriz. Resmî Kemalizm Peygamberimizin bize sunduğu “hayata” savaş açarak bugüne geldi. Fakat dünya şartları değişince jakobenlik de tarihe karışıyor. Kudretli bazı Kemalist paşalar “turuncu Kemalizmi” henüz içselleştiremediklerinden kodese konuluyorlar. Bu “yeni Kemalizm” özel hayatları, karakterleri, yatak odalarını ve her türlü pisliği aşarak özde Kemalizmi hayata yerleştiriyor. Meseleyi yalnızca apolet, büst, mozole, riyakâr nutuk ve giderek fosilleşen prensiplerle mücadele olarak telâkkî eden dindarlar ve hürriyetperverler, çok büyük kayıptadırlar. Resmî Kemalizm ile turuncu Kemalizm mahiyet itibariyle aynı oldukları halde, zamanın ihtiyaç gösterdiği metod, araçlar ve yardımcı unsurlar cihetiyle farklılık arz ediyorlar. Freud ile Troçki Bolşevizminin Kemalizmle birlikteliği günümüzde de devam ediyor. Renklerin, mekânların, figürlerin ve ifadelerin değişimi ehl-i tahkiki kat’iyen kandıramıyor. Avrupa ve Amerika’da icra-yı faaliyet gösteren turuncular ve saldırgan ateizm o coğrafyadaki milletlerin kültür ve inançlarına göre sefahet ve dinsizliği dizayn ederlerken; Kemalizm de Türkiye ve İslâm coğrafyasındaki mevcut şartlara göre nifak ve ilhadını dizayn ediyor. Tekerrür eden tarihin “değişmez çizgilerine” dikkatlice bakanlar; global turuncularla turuncu Kemalistler arasındaki yoğun ittifak ve projeleri rahatlıkla göreceklerdir. Yeter ki; Avrupa ve Amerika’daki dinsizliğin finansörlerinin rüşvetlerinden yememiş olsunlar...
22.02.2010 E-Posta: [email protected] |