Hakan YALMAN |
|
İlmin mertebeleri |
Varlığın insan beyni ile bağlantısının sonucunda ortaya çıkan bir durum olmalıdır bilgi. İlim şeklinde ifade ettiğimiz kavramı da bu noktadan hareketle bilginin organize şekilde beyinde yerleşmesi şeklinde adlandırabiliriz. Duygular ve düşünceler de bu bilgilerle bağlantılı olarak ortaya çıkan beyin fonksiyonlarıdır. Bütün bunların beyinde yerleşmesinin ardından ortaya çıkan en önemli sonuç davranışlar ve genel varlık algısıdır. Kâinat kitabının okunması ve bundan ortaya çıkan anlamlar manzumesinin ferdin dünyasında oluşturduğu sonuç, bilginin sahiplenilmesi ile çok yakından ilişkilidir. Her hangi bir bilginin kişinin dünyasına yansıması ve kendi malı gibi kabullenilmesi süreci bilgi ve insan arasındaki yakınlığın bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bu yakınlık aslında bizzat beynin içinde bilginin yer aldığı anatomik konum ile çok yakın ilişkilidir. Beynin yüzeyini bir kabuk gibi saran gri cevher korteks adını alır. Pek çok zihinsel fonksiyon bu alan ile bağlantılıdır. Bu alanın fonksiyonlarını akıl adı verdiğimiz kavramla irtibatlandırabilir ve bu düzeydeki bilgiye akledilen bilgi diyebiliriz. Kişinin kendi malı olarak algıladığı bilgi yakîn şeklinde ifade edilebilir. Yani kendi dışında, uzaklarda ve birilerine ait olarak kabullenilen bilgi zamanla sahiplenilip, kabul edilen bir noktaya gelse artık yakin düzeyinde bir ilim hâline dönüşmüş olur. Muhtemelen bilginin önemli bir kısmı Hazret-i Âdem’e (as) Âlemlerin Rabbi’nin öğrettiği bilgiden genetik ya da başka kanallarla miras yoluyla gelmektedir. Bunun üstüne fert ve varlık irtibatından ortaya çıkan bilgiler ferdin red ya da kabul eden alanına gelir ve tasdik edilen bilgi artık sahiplenilmiş olur ve kişiye ait bilgiye dönüşür ve yakin olur. Dıştan gelen bilgilerin kaynağı algılardır. Beş duyu şeklinde ifade edilen algıların hepsi aslında farklı kanallarla dışa açılan ve insanın dış âlemle irtibatını sağlayan gözler gibidir. Bütün bu algılar vasıtası ile beyne ulaşan ve ruhun seyrettiği bilgiler “ayne’l-yakîn” kavramının ifade ettiği alan içinde yer alıyor olarak kabul edilebilir. Bu günün ilmi çerçevesinde böyle bir tanım ile ele alınsa zannediyorum önemli bir yanlış içine girilmemiş olacaktır. Algılar vasıtası ile beyne, dolayısı ile ruha ulaşan bilgi akıl dediğimiz meleke ile tartılacak ve hafızada daha önceden kayıtlı olan verilerle kıyaslanacaktır. Bu kıyaslamanın sonucu kabulle neticelenirse düşünceler boyutunda sahiplenilmiş bir bilgi olur ve “ilme’l-yakîn” mertebesinde bir kabulü ifade eder. Bu tarz kabul için sadece kişinin kendi algıları değil başka kişilerin algıları ve rivayetleri de vesile olabilir. Bu noktada rivayetlerin çokluğu ile birlikte yakin dediğimiz kabul duygusunun ölçüsü de artar, artık kesin kanaate dönüştüğü noktaya “tevatür” diyebiliriz. Zaman içinde bilgi kişinin malı olarak iç âlemine iyice yerleşir ve artık bildiğinden çok hissettiği bilgiye dönüşür. Bu bir tür akledilen bilgiden hissedilen bilgiye geçiştir. Artık bilgi beynin korteks denen kabuk kısmından retiküler sistem denen ve hissedişlerin alanı olan kısma geçmiştir. Bu alana geçen bilgi artık öylesine kişiye ait olmuştur ki kendisi dahi bunu özel bir yöneliş olmadan fark etmez. Bu kişinin kendi algı organlarını algılamaması ancak onların algıladıkları ile yaşaması gibi bir hâldir. İman da böyle bir güçlü duygudur. Bütün bu hissedişler şekline dönüşmüş güçlü bilgilerin olduğu alan muhtemelen beynin orta kısmında yer alan retiküler sistem diye adlandırılan kısmında bulunmaktadır. Bu alanda yer alan bilgiye “hakka’l-yakîn dediğimizde genel hatları ile bu kavramı anlayabileceğimiz bir tanıma ulaşmış oluruz. Bu aynı zamanda yakînin, yani bilgiyi kabul ediş düzeyinin en üst mertebesi olmalıdır. Asıl olan ise, algıların ferdin dünyasında çizdiği kavram haritasının ardından algıların ötesine, aşkın olana ve dünyasının dışındakilere dair çıkarımları doğru yapabilmek ve yakînini âleminin dışına taşıyabilmektir. Bu ferdin bu âleme gönderiliş gayesi ile buluştuğu noktadır. Yani bütün bu bilgi ve onun kişinin âleminde mertebelenmesi sürecinin sonucundaki nihâî meyve gabya imandır. 16.02.2010 E-Posta: [email protected] |