Cevher İLHAN |
|
Geriye gidiş… |
Yürütmenin başı olarak Cumhurbaşkanı Gül’ün Hindistan yolunda havada “Yeni anayasa için bu Meclis fırsatı kaçırdı” sözleriyle başlayan ve sonradan düzeltmesiyle de dinmeyen tartışmalar değişik boyutlarda sürüyor. Buna göre, İçişleri Bakanlığı uhdesinde birkaç “komisyon kurulması”yla yetinilecek. Birkaç maddelik değişikliklerle “açılım”, kadın ve çocuk hakları, işkence, kamu denetçiliği, pozitif ayırımcılık, insan haysiyeti, kişisel veriler” başlıklarıyla sınırlandırılacak... AB’nin istediği başta yargı reformu, demokratik eğitim, inanç ve ifâde özgürlüğü olmak üzere Türkiye’yi demokrasi ve özgürlükler standardına ulaştıracak düzenlemeler, yine “tartışmalı maddeler” diye erteleniyor. Özetle “açılımlara aynı şevk ve istekle devam edecek misiniz?”sorusuna Başbakan’ın “açılımlar”ın ilkini ve esasını teşkil eden “Kürt açılımı”nı ve fiyaskoyla sonuçlanan “Ermeni açılımı”nı “teğet” geçmesi, iktidarın “açılım” zâfiyetini açığa çıkıyor. Ve peşpeşe akamete uğrayan “açılımlar”a dair Erdoğan’ın, “Ruhban okulu çalışmamız sürüyor, açılmaması beni rahatsız ediyor” cümlesi, “açılım”dan neyi anladığını ortaya koyuyor…
EMASYA’NIN YERİNE KDGM… İptal edilen Emniyet-Asayiş Yardımlaşma Protokolü “EMASYA”nın yerine âcilen Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’nın (KDGM) ikamesi, bunun ilk göstergesi. Görünen o ki Genelkurmay Başkanı’nın daha önce “Protokole gerek yok, zaten aynı işlevi gören kanun var” dediği ve hükûmetin en son 2005’te yinelediği EMASYA, yine İl İdaresi Kanunu 11/d’ye dayandırılarak İçişleri bünyesindeki KDGM perdesinde devam ettirilecek. Zira 28 postmodern darbe sürecinde oluğu gibi yüzbinlerce vatandaşın “irticacı” diye fişlenip mağduriyetine âlet edilmesine; başta inanç ve eğitim hakkı olmak üzere temel hak ve hürriyetlerin “suçlanması” istismarına hiçbir ciddî bir tedbir alınmış değil. Yedi yıldır düzeltilmeyen—EMASYA’nın dayandırıldığı—Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’nde (MGSB) de benzer kırılma alâmetleri görülüyor. Gül’ün “Kırmızı Kitap şart” demesi ve “çeşitli kuruluşların görüşleri toplanıp kaleme alınır” hatırlatması bunun işâreti. Yeni “belge”nin de MGK Genel Sekreterliği’nce başta MİT, Emniyet ve Genelkurmay olmak üzere çeşitli kurumların görüşleriyle oluşacağı ve yeniden MGK’nın onayıyla hükümetin önüne konulacağı anlaşılıyor. Tıpkı “bölücülük” ve “aşırı sol”la birlikte “irtica”ın “iç tehdit ve düşman” sayıldığı mevcut MGSB’nin MGK’dan gelen haliyle 20 Mart 2006’daki Bakanlar Kurulunda kabul edilip yürürlüğe konulması gibi… Başbakan’ın yeni MGSB hakkında “bazı değişiklikler”in güncelleneceğini belirtip,” Biz bunu MGK’de istişare eder, Bakanlar Kurulunda konuşuruz” sözleri de aynı anlama geliyor… Doğrusu, Başbakan’ın, “demokratikleşme”ye zemin hazırlayacak, siyaseti demokratikleştirecek, AB’nin baştan beri önemle önerdiği “siyasî partiler ve seçim kanunu”nu ağzına almaması, “seçim barajının inmesi”ne bile “Türkiye hazır değil, yüzde 10 barajı geçerli” sözüyle karşı çıkması, AKP’nin “demokratikleşme vizyonu”nu su yüzüne çıkarıyor.
“DAR MİNİ PAKET”TE DE KARARLILIK YOK! Bu “vizyon”la, darbe dönemi sorumluları her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezaî, malî ve hukukî sorumluluk ileri sürülmesini yasaklayan, darbeleri ve darbecileri koruyup kollayan 12 Eylül darbesi ürünü 28 yıldır yürürlükteki “geçici 15. madde”nin anayasa’dan ayıklanmasına Başbakan, “Bırakın bu sulu şakaları” diye reddediyor. Darbelere gerekçe gösterilen, askerlerin bile “gerekirse kaldırılsın!” dediği TSK İç Hizmet Kanunu 35. maddenin kaldırılmasını bir başka döneme bırakıyor. “Katsayı” dayatmasını “çirkin” ve “haksız” buluyor; lâkin hâlen bir milyon altıyüz bin meslek lisesi öğrencisinin hakkını gasp edip mağdur eden haksızlığa karşı, Danıştay’ın “gerekçe” gösterdiği Yükseköğretim Kanunu 45. maddesini değiştirmeye yanaşmıyor. Akıbeti meçhul kısırdöngüde çözümü yine YÖK’ün yönetmeliklerine havale ediyor. Bu arada Millî Eğitim Bakanlığınca ilköğretimde felsefe müfredatından sırf dini çağrıştırdığından “hikmet”e dair ünite kaldırılıyor; sosyoloji kitabından “din eğitimi-öğretimi ile din ve vicdan hürriyeti” bölümü çıkarılıyor. Neticede “yeni anayasa”yı gündemden çıkaran AKP iktidarı, “demokratikleşme”yi ötelemesinin ötesinde, sözünü ettiği “dar mini paket”te bile kararlılık gösteremiyor. Kuşa çevrilen “mini paket”, siyasî partilerin kapatılmasının zorlaştırılması benzeri oldukça yetersiz bazı kısmî değişikliklerle kalıyor. Başbakan’ın “cemevlerine ibâdethâne statüsü”yle çıkmazdaki “Alevî çalıştayı” ile “çalışmalarımız var” dediği “Roman açılımı” örneğiyle geçiştirmesi, demokratikleşmede geriye gidişin ikrarı… Yarım-yamalak, yamalı, eksik ve aksak değişikliklerle demokratikleşmenin olmayacağı ortada. O halde hâlâ halkı oyalamanın maksadı nedir? 16.02.2010 E-Posta: [email protected] |