Nurullah AKAY |
|
Ölümsüzlük arayışı |
Mükemmel yaratılmış insan yapısının hem maddeten, hem de mânen merkezi kalptir. Kalb durunca hayat da son bulur. Kalb sürekli vücudu besleyen damarlara kan gönderir. Kirli kanı alır, temizler ve damarlarla vücudun bütün azalarına gönderir. Kalbin insan hayatındaki rolünü bilip de bu mükemmel işleyiş karşısında hayrete düşmemek, bu yüce sanatın Sanatkârını aramamak ve Sani-i Kerîm’e boyun eğmenin insanın en önemli görevi olduğunu bilmemek cehaletlerin en koyusudur. İnsanlar hayat için vazgeçilmez bir uzuv olan kalbin benzerini yapmak için çok çabaladılar. Ama bula bula bunun “yapay”ını buldular ve muvakkat, kısa bir hayatın yaşanmasına sebep oldular belki. Kalbin ölümünü engellemekle ölümsüzlüğe kavuşmak bir çok insanın hayali olmuştur. Ama hayatı bu dünyada sonlandıran ölüme bir çare bulamadılar. Bundan sonra da bulamayacakları açık seçiktir. Evet, ölümsüzlük gerçekten önemli bir mesele insanoğlu için. Bu dünyada ölümsüzlük hayalini kuran Woody Allen adındaki kişinin şöyle dediğini bir yerde okumuştum: “Ölümsüzlüğe, eserlerimle değil, ölmeyerek ulaşmak istiyorum.” Bu kişi şu anda ölmüş mü, yoksa hâlen ölmeme hayalini yaşamakta mıdır, doğrusu bilmiyorum. Ama eğer ölmemişse mutlaka öleceğini hiç tereddüt etmeden söyleyebilirim. Hâlen de ölümsüzlük hayalinin bir kısım insanların kafasını meşgul etmesi bir gerçektir. Geçenlerde bir gazete ekinde yazıyordu. Kaliforniya’daki Singularity Üniversitesinden (SU/ Tekillik Üniversitesi) bir grup, ölümü yok etmek için büyük bir çalışmanın içine girmişler. Bunlar açlığa kesin çözüm bulmak, hücre ölümünü durdurmak için çalışıyor ve fiziksel olarak direnmek için beslenmelerine ve formlarına büyük özen gösteriyorlarmış. Bunlardan biri olan Kurzweil, besin takviyesi için günde 250 ilâç aldığını ve haftada yarım düzine iğne olduğunu söylüyormuş. Biyolojik ölümsüzlüğü başarmaya odaklanma, “Yaşlanmanın Sonu” konulu dersin bulunduğu SU’nun müfredatında önemli yer teşkil ediyor. Bu projeler için külliyetli miktarda paralar harcanıyormuş. (Taraf, Le Monde Diplomatique, 2010 Ocak) İlim ilerledikçe ölümden sonraki hayatı kabullenmek istemeyen bir kısım insanlar dünyalarını ebedî kılmaya çalışacaklardır şüphesiz. Ama ne dünyanın hali ne de insanlığın vaziyeti böyle bir projenin gerçekleşmesine imkân veriyor. Gerçekleşmesi mümkün olmayan bu uğraşın sonunda eğer başarılı olunsa bile bu insanlar bu dünyada sınırlı bir insan kitlesiyle yaşamak zorunda kalacaklardır. Bu dünyada ölümsüzlüğü bulsalar dahi (ki bulamazlar) dünya hayatının sıkıntılarıyla baş edemeyecekleri kesin. Böyle sıkıntılı ve binbir türlü eziyeti olan dünya hayatında ölümsüzlük olsa ne işe yarar? Şüphesiz eğer bu insanlar bu dünyada bir süre daha kalsalar, bu dünya hayatından bıkacak ve ölmek için intihar etmek zorunda kalacaklardır. Oysa daha büyük ve gerçekçi bir proje vardır. Bu gerçekçi proje ile gelmiş geçmiş bütün insanlar ölümsüzlük hayallerini gerçekleştirmiş olacaklardır. Şüphesiz bu proje bütün detaylarıyla Kur’ân-ı Azîmüşşan’da vardır. Yaratıcının insanlara elçi olarak gönderdiği Yüce İnsan Hz. Muhammed (asm) bu projeyi görür gibi ve hatta görerek detaylı bir şekilde anlatmıştır. Elbette Kur’ân’da İlâhî kelâm olarak “Bütün canlılar (bu dünyada) ölümü tadacaklardır” ifadesi ölümün herkes için var olduğunu kat’î olarak beyan etmektedir. Hiçbir canlı şimdiye kadar ölümden kurtulma imkânına kavuşamamış, bundan sonra da kavuşamayacaktır. Tek çare vardır, o da, ölümden sonraki hayata inanmak ki, zaten dünyanın bütün hâleti bu gerçeğe işaret ediyor. Evet, şüphesiz ölümsüz bir dünya vardır ve o da, ölümden sonraki “ahiret” dediğimiz hayattır. Orada ilk insandan son insana kadar bütün insanlar dirilecek ve ölümsüz bir hayat yaşayacaklardır. Ama hepsi bir arada olmayacak, kimisi dünyada imtihanı kazandığı için ebedî huzur ve saadet ülkesi olan Cennete, kimisi de imtihanı kaybettiği için ceza olarak Cehenneme gideceklerdir. Yani çok şükür insanın fıtratında bulunan ölümsüzlük arzusunun gerçekleşeceğini dinimiz İslâm’ın hakikatleri sayesinde öğrenmiş ve iman etmiş bulunmaktayız. İnanıyoruz ki, ölümsüz bir dünyada bütün sevdiklerimizle (ehl-i iman olanlarıyla) Allah’ın lütuf ve ihsanıyla beraber olacağız. Orada insanın bütün arzuları yerine gelecek, dünyadaki menfî ve sıkıntılı hâletlerin zerresi dahi bulunmayacaktır. Dünyada yapılanlar ise beyhude uğraşlardır... 16.02.2010 E-Posta: [email protected] |