Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
“Kurumsal olgunluk” |
Darbe planları için “Madem haberiniz vardı, niye yedi sene önce gereğini yapmadınız?” sualini “Çünkü demokratik olgunluğa ancak şimdi ulaştık” diye cevaplayan Başbakan Erdoğan, ‘’Türkiye’nin normalleşmesi için şu kadar süreye ihtiyaç vardır, şunları yapmalıyız diye bir yol haritanız var mı?’’ sorusuna ise önceki beyanıyla çelişen bir karşılık veriyor: ‘’Bizim yol haritamızla tamamen dört dörtlük örtüşen bir olay değil. Buna şöyle bakmamız lâzım. Herşeyden önce Türkiye, kurumsal anlamda, bütün kurumlarıyla beraber demokratik olgunluğa henüz ulaşmış değil. Türkiye’nin daha demokratik standartlarını geliştirmesi lâzım.’’ Bu yoruma göre, darbe planlarının tartışılmasını ve iddiaların yargıya intikalini sağlamak için ancak yedi yılda erişilebilen demokratik olgunluk, “kurumsal” açıdan hâlâ çok uzakta, öyle mi? Devletin üç ayağından biri olan yürütme ve yasama erkleri, milletin verdiği destek ve yetkiyle yedi seneyi aşkın bir zamandır sizin elinizde. Hâlâ yakındığınız bürokratik oligarşiyi aşmak için gereken yasal düzenlemeleri Meclisten geçirerek uygulamaya koyma görev ve sorumluluğu sizin üzerinizde. Bunların yargı engeline takılmasına meydan vermeyecek temel ve yapısal reformları gerçekleştirmek de sizin göreviniz. Aynı şekilde, bürokrasinin her kademesinde ehil kadroları görevlendirip, reformların uygulamaya hızla yansımasını sağlamak da sizin işiniz. Keza bunlarla bağlantılı çok önemli bir konu olan zihniyet değişiminin olumlu yönde hızlanması için medya ve STK’lar başta olmak üzere demokratik sürecin önemli dinamiklerini harekete geçirme sorumluluğu da sizin üzerinizde. Yol haritanız, Türkiye’nin gerçeklerini, bugün hâlâ yakındığınız statükonun mevzilendiği direniş odaklarını, oralardan gelecek her türlü engellemeyi hesaba katacak ve onları aşmanın formüllerini ortaya koyacak bir şekilde hazır olmalıydı. Bu harita, sizden önceki dönemlerde yaşanan ve zaman zaman sizin de hatırlatıp referans gösterdiğiniz tecrübelerin ışığında, tökezlemeden ve tuzaklara düşmeden yol almanızı mümkün kılacak ortak akıl ürünü bir strateji içermeliydi. Sistemde kayda değer hemen hemen hiçbir değişiklik yapmadan geçirdiğiniz yedi yılın sonunda gelinen noktada, “Efendim, statüko önümüzü kesiyor; Mecliste karar alıyoruz, Anayasa Mahkemesi bozuyor; hükümet icraatı ve YÖK kararları Danıştay’dan dönüyor; elimiz kolumuz bağlanıyor” diye yakınma lüksünüz olabilir mi? Bunları iktidara gelince mi öğrendiniz? Çankaya’da Sezer’in oturduğu ilk dönem AKP iktidarlarında tabana verilen fısıltı mesajı şuydu: “Sezer’in vetoları yüzünden iş yapamıyoruz. Biraz daha dişinizi sıkıp sabredin. Cumhurbaşkanlığını alalım, ondan sonra önümüz açılacak.” Fırtınalı ve maceralı bir sürecin ardından, bu hedef gerçekleşti. Ve Gül’ün Çankaya’ya çıkmasının üzerinden iki buçuk sene geçti. Ancak yine kayda değer bir gelişme ve rahatlama olmadı. Dahası, bu rahatlamanın en önemli ve öncelikli şartlarından biri olan yeni anayasa konusunda bizzat Gül “Toplumsal mutabakat olduğu halde Meclis o fırsatı kaçırdı” diye hayıflanıyor. Ama bu defa da AKP tabanına şöyle deniyor: “Cumhurbaşkanlığını almak yetmiyormuş. Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve HSYK başta olmak üzere yüksek yargı organlarının da statüko direnişçilerinden arınmasını beklememiz lâzım.” Bu millet sabırlıdır, bekler. Ama AB sürecinin de gereği olarak, Meclisteki iktidar çoğunluğuyla şimdiye kadar çoktan yapılması icab edenleri yapmayıp, ülkeye bunca vakit kaybettirip, ondan sonra bu yapılmayanları yeniden süresi belirsiz uzun vadeli taahhütlere dönüştürerek kendisinden destek isteyenlerin samimiyetini de sorgular. Önce “demokratik olgunluk”tan söz edip, ardından “Kurumsal anlamda henüz bu olgunluk yok” demenin, bürokratik oligarşiye teslimiyet itirafından başka birşey olmadığını da fark eder.
16.02.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (14.02.2010) - Cahiliye vahşeti (13.02.2010) - Demokratik olgunluk mu? (12.02.2010) - Gül ve gizli anayasa (11.02.2010) - Hükümet ve gizli anayasa (10.02.2010) - EMASYA ve katsayı |