Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Demokratik olgunluk mu? |
Darbe planları için “Başından beri biliyorduk” diyen Başbakan, “Madem öyle, niye zamanında gereğini yapmadınız?” sorularını “Demokratik olgunluğa ancak şimdi eriştik ve şartlar bugün oluştu” diyerek cevapladı. Yardımcılarından Bülent Arınç da “Artık herşey demokrasiye göre balans ayarına giriyor” dedi. Darbe planları için birbiri peşi sıra suç duyuruları yapılır; eski kuvvet komutanlarının da dahil olduğu emekli general ve amiraller ifadeye çağrılır; sorgulamalar muvazzaflara uzanır, kimi muvazzaf komutanlar tutuklanıp yargılanır; hattâ elini çabuk tutan askerî yargı tarafından mahkûmiyet kararları verilmeye başlanır; ama sivil mahkemede tutuklu yargılanan bazıları, Genelkurmay’ın anlaşılmaz tavrıyla, hiçbir şey olmamış gibi, bulundukları konumda muhafaza edilir; yani gel-git’li, iniş-çıkışlı, çelişkili ve sürprizli bir süreç devam ederken EMASYA protokolünün kaldırılması olumlu bir atmosfer oluşturdu. Ancak bu kararın arkaplanına bakıldığında, EMASYA planlarının, derinlerdeki buzdağının görünen bölümünde çok küçük bir parçayı oluşturduğu, daha yapılması gereken pek çok şey bulunduğu ve EMASYA’nın kaldırılmasının tek başına fazla bir anlam ifade etmediği fark edildi. Genelkurmay Başkanı ile İçişleri Bakanının EMASYA’yı kaldırırken “Buna gerek yok, çünkü kanundaki yetkiler yeterli” diyerek atıf yaptıkları İl İdaresi Kanununun 11/D fıkrası, kaldırılması veya düzeltilmesi icab edenlerden yalnızca biri. Buna ilâveten, EMASYA protokolünün yürürlükte olduğu dönemde garnizonlara gönderilen alabildiğine detaylı EMASYA direktiflerinin de bir an evvel uygulamadan kaldırılması gerekiyor. Aynı şekilde, bu direktiflerde atıf yapılan OHAL, Özel Güvenlik Hizmetleri, TSK İç Hizmet, Jandarma Teşkilâtı, Görev ve Yetkileri Kanunları ile TSK İç Hizmet Yönetmeliğinin ilgili maddeleri de düzeltilmeyi bekleyenler listesinde. Keza Millî Müdafaa, Seferberlik ve Savaş Hali Kanunları ile MGK Kriz Yönetmeliği v.s. de... Ve tabiî ki, Millî Güvenlik Siyaset Belgesi de. Asıl önemlisi ise, ihtilâl anayasasının yerine sivil ve demokratik bir anayasanın ikame edilmesi. Eğer sözü edilen demokratik olgunluğa eriştiysek ve artık herşey demokrasiye göre balans ayarına girecekse, bütün bunların ve yanı sıra, uygulamada olup da kamuoyunca henüz bilinmeyen diğer mevzuatın da düzeltilmesi lâzım. Aynı durum, demokrasiyi iyiden iyiye sıkboğaz eder hale gelen yargı vesayetinin dayandırıldığı anayasal ve yasal hükümler için de geçerli. Bir taraftan, çeşitli sebeplerle akamete uğrayan darbe planları için açılan soruşturmaları demokratik olgunluğa bağlayan yorumlar yapılırken, diğer taraftan önceki darbe tasarruflarının yargı tarafından hem korunduğu, hem de ard arda yeni “darbe”lerin gerçekleştirildiği bir süreci yaşıyorsak, demokratik olgunluk bunun neresinde? Darbe düzeninin koruma altında tuttuğu yapı ve düzenlemelere dokunulamadığı gibi, Meclisten çıkan anayasa ve kanun değişiklikleri Anayasa Mahkemesine, hükümetin ve diğer idarî organların karar ve tasarrufları Danıştay’a takılıyor. Son olarak askere sivil yargı yolunu açan kanunun AYM’den ve YÖK’ün katsayı ile ilgili iki kararının Danıştay’dan dönmesi, sivil irade ve inisiyatife indirilen yeni darbe örnekleri değil mi? Eski klasik darbelerde hükümet alaşağı edilip Meclis kapatılırdı; şimdi büyük oy desteğiyle iktidara gelen hükümet iş başında ve Meclis açık; ama ağır bir vesayet sisteminin amansız kuşatması altında, kendileri için “yasaklı ve mayınlı” sayılan alanlarda kıllarını bile kıpırdatamıyorlar. İşin kötüsü, bu durumu aşmak için birşey de yapamıyorlar. Ne anayasayı değiştirebiliyorlar, ne kanunları. Ve anayasa değişikliğinde 330’u bulma kaygısı, referandumu dahi zora sokuyor. Bakalım, zaman geçtikçe daha da büyüyerek kronikleşen bu temel sorunları da aşabileceğimiz demokratik olgunluğa ne zaman erişeceğiz? 13.02.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (12.02.2010) - Gül ve gizli anayasa (11.02.2010) - Hükümet ve gizli anayasa (10.02.2010) - EMASYA ve katsayı (05.02.2010) - Davul ve tokmak (04.02.2010) - Cevaplara sorular |