Cevher İLHAN |
|
“Ankara’nın tahrik siyaseti” |
Meclis’teki kavganın ardından politik atışmaların ardı arkası gelmiyor. Başbakan Erdoğan’ın MHP’nin yakışıksız bir biçimde yeniden gündeme getirdiği “ikinci peygamber” isnadını ve özellikle “GATA’daki başörtüsü yasağı” üzerinden muhalefeti vurması, “gerginlik politikası”yla siyasî provokasyonların son örnekleri… Erdoğan’ın, Meclis kürsüsünde bizzat gözü önünde milletvekillerinin muhalefet sıraları önüne gelmesiyle alevlenen arbedeye seyirci kalıp, hiçbir ikazda bulunmadan Genel Kurul Salonu’nu terk ettikten sonra polemikleri sürdürmesi, işin içindeki “iş”in tezâhürleri. Olaylı oturumun ardından Osmaniye’de “halka şikâyet” perdesinde olayı meydanlara taşıması, meseleyi çözmek yerine siyasî krizlere sığınma taktiği olarak yorumlanıyor. Önceki dönemde anayasayı rahatlıkla değiştirebilecek güce sahip olduğu halde demokratikleşmede kayda değer bir adım atmayan AKP siyasî iktidarı, şimdi de sayı eksikliğini bahane ediyor. Bizzat Başbakan’ın ve partisinin sözcülerinin ifâdesiyle, “yeni demokratik sivil anayasa”dan vazgeçiliyor. 10-15 maddelik “mini paket”ten ve son süreçte bu iddia ile ortaya atılan “referandum”dan bile vazgeçildiği sinyalleri veriliyor. Böylece, siyasetin demokratikleşmesi, yargı reformu, demokratik eğitim, inanç ve ifâde özgürlüğü, temel hak ve hürriyetler bir başka bahara bırakılıyor…
“GATA YASAĞI” İSTİFHAMLARI Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığı zamanında Dışişleri Bakanı Gül’ün eşinin başörtülü olarak GATA’da ziyaretçi olarak kabul edilmesinin peşinden Genelkurmay Başkanı Büyükanıt döneminde Başbakan’ın eşinin “başörtüsü”nden dolayı engellenmesi, dikkat çekici. Bu durum, genel seçimler öncesi Cumhurbaşkanı seçimi bahanesiyle Büyükanıt’ın “e-muhtıra”yı gece yarısı bizzat kaleme alıp Genelkurmay’ın internet sitesine vermesini hatırlatıyor. Erdoğan’ın “benimle birlikte mezara gidecek” dediği Dolmabahçe’deki görüşmenin “gizli” kalmasına karşı, Emine Hanım’ın başörtüsüne “izin” vermeyen Büyükanıt’ın hiçbir emekli Genelkurmay başkanına verilmeyen trilyonluk zırhlı araba tahsisi istifhamını mevzubahis ediyor. Ve kulislerde, Başbakan’ın eşine “GATA yasağı”nın, aynen AKP’ye yüzde 10-15 oy kazandırdığı bizzat AKP kurmayları tarafından ikrar edilen “e-muhtıra” gibi, iktidar partisini “mağdur” göstermeye ve “oy sağlamaya” yönelik bir “tedbir” ve “taktik” olduğu sorusunu sorduruyor. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un “Keşke bu olay yaşanmasaydı; insanî boyuttan bakarsak bu olayı savunmamız mümkün değil” dediği gibi, meseleye “insanî boyuttan bakılamaz” mıydı? Özkök döneminde Hayrünnisa Hanım’a gösterildiği gibi, Başbakan’ın eşine de aynı müsâmaha gösterilemez miydi?
POLEMİK VE “ÇATIŞMA SİYASETİ” Bu arada, geçtiğimiz hafta ilk kez bir televizyon programında konuyu gündeme getiren Başbakan’ın, “Üç yıl sabrettim, şimdi gündeme getirilince de cevabını verdim” sözünden sonra “Gerisini anlatmıyorum” ifâdesinin anlamını da kamuoyu merak ediliyor. Başbakan o zaman Büyükanıt’a ne söyledi ve “gerisi”nde ne cevap aldı? “Gerisi” de “Dolmabahçe görüşmesi” gibi mezara kadar “sır” olarak mı kalacak? Polemik konusu “Peygamber övgüsü”nü yapan il başkanının—yanlış bir üslûpla da olsa—muhalefet tarafından gündeme getirilmesi üzerine 14 ay sonra görevden alma tâlimatını veren Başbakan’ın ve iktidar partisi sözcülerinin bu sorulara da cevap vermesi gerekiyor. Hâlâ Meclis’te az bir destekle anayasayı değiştirebilecek çoğunluğa sahip olan Başbakan, Bahçeli’nin seçim bölgesi Osmaniye’de “Ankara’nın tahrik siyaseti”nden yakınıyor. Hak ve hürriyetlerin olmayışından, başörtüsü yasağının dayatılmasından nemâlandığını söylüyor. Ne var ki Türkiye’nin büyük bir demokratik ve özgürlükler ayıbı olan yasadışı başörtüsü yasağını “âile mahremiyeti”yle ve “kutsal değerlerin siyasî polemiklere âlet edilmesi”yle geçiştiriyor. Yüzbinlerce insanın hak gasbına âlet edilen yasağı, bir başka kulvarda “siyasî polemik” kargaşasına boğuyor. Sözkonusu tartışmalara temel teşkil eden hak ve hukuk kısıtlamalarına karşı salt “eşinin ağlaması”nı dile getirmekle yetinip ciddî bir tedbir alınmıyor. Hiçbir çözüm yoluna gidilmiyor. Ve “çatışma siyaseti”ni körüklemenin ötesinde bir işe yaramayan politik polemiklerle iktidar-muhalefet sadece siyasî rant hesaplarını güdüyor. Yazık değil mi? 08.02.2010 E-Posta: [email protected] |