Süleyman KÖSMENE |
|
Peygamber mu’cizeleri |
Kars’tan Mustafa Gürsoy’un sorusu: “Aklı aciz bırakan Peygamber mu’cizeleri, teklif sırrına uygun düşer mi? Yani mu’cizeyi gören insanlar inanmak zorunda kalmazlar mı? Kur’ân-ı Kerim Hazret-i Muhammed’in (asm) bir mu’cizesine yer vermiş mi?”
Önce bu iki kavramı tanıyalım: Mu’cize, bir peygamberin, kendi hakkâniyetini ve doğruluğunu ispat etmek için Allah’ın izniyle gösterdiği olağandışı, fevkalâde, benzerini insanların yapmaktan âciz kaldıkları hâdisedir. İmtihan ve teklif sırrı ise, insanların kendi hür irâdeleriyle îman etmelerini gerektirir; îmanda icbâr ve zor kullanmayı aslâ kabul etmez. Bütün peygamberler mu’cize göstermişlerdir; ama aslâ icbâr kullanmamışlardır. Mu’cizenin, kâinât Hâlık’ı tarafından peygamberin dâvâsına bir tasdikten ibâret olduğunu beyan eden1 Bedîüzzaman Hazretleri, peygamberlik dâvâsını ispat etmek ve münkirleri iknâ etmek için buna ihtiyaç olduğunu, bunun icbâr etmek için verilmediğini ve bu amaçla da kullanılmadığını kaydeder. Bu sırdan dolayıdır ki, mu’cizeleri sadece peygambere muhatap olanlar görmüşler; onun dışında diğer insanlara bizzat gösterilmemiştir. Meselâ, ayın ikiye bölünmesi mu’cizesi yeryüzü halkının tamamı tarafından görülebilecek bir mâhiyette iken, sadece Peygamber Efendimiz’e (asm) muhatap olanlar görebilmişler; diğerleri muhtelif sebepler perdesi altında görmekten uzak tutulmuşlardır. Çünkü bütün yeryüzü halkına göstermek icbâr mânâsı taşıyabileceğinden, teklif sırrına uygun düşmezdi. Oysa îman sadece teklif sırrı ile akla kapı açmayı, ama ihtiyârı elden almamayı gerektirmektedir.2 Kur’ân-ı Kerim’de ayın ikiye bölünmesi mucizesi yer almıştır. Kur’ân, “Ay ikiye bölündü”3 buyurarak, Peygamber Efendimiz’in (asm) bir gece müşriklere kendisinin Allah’ın elçisi olduğunu ispat için mübarek parmağıyla ayı ikiye bölmesini haber veriyor. Keza yine Peygamber Efendimiz’in (asm) bir gece vakti Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya bir anda gittiği haberi Kur’ân’da yer almıştır.4 Peygamberler insanlar içinde seçilerek Allah elçiliği vazifesiyle görevlendirilmişler; ara sıra mu’cize göstermekle berâber, ekseriyetle normal insanlar gibi yaşamışlardır. Genelde münkirlerin isteğine nazaran Cenâb-ı Hakk’ın takdir buyurduğu mu’cizeleri dışında, hiçbir olağan üstü hayatları ve yaşantıları olmamıştır. Normal insanlar gibi, hattâ daha da ağır şartlarda aç kalmışlar, susuz kalmışlar, yorulmuşlar, çile çekmişler, hastalanmışlar ve ızdırap içinde yaşamışlardır. Bütün bu olumsuz hallerde en mükemmel şekilde insanlığa numûne olmuşlar; sabrı, sebatı, îmanı, teslimi, tevekkülü ve Allah’a güvenmeyi hem öğretmişler, hem de bilfiil yaşayarak göstermişlerdir. Peygamberler tarihine bir göz attığımızda, mu’cizelerin icbâr yönünün değil, bilakis iknâ edici yönünün tamâmen ön plâna çıktığını görmekte gecikmeyiz. Ne Hazret-i Salih Peygamberin (as) devesi, ne Hazret-i İbrâhim’in (as) ateşi, ne Hazret-i Mûsâ’nın (as) değneği, ne Hazret-i Îsâ’nın (as) hastalara şifâ vermesi ve ölüleri diriltmesi; ne de Hazret-i Peygamber Efendimiz’in (asm) şakk-ı kameri, elinden su akıtması, Mescid-i Aksâ yolculuğu ve sâir mu’cizeleri... Hiçbirisi icbâra vesîle teşkîl etmemiştir. Bütün mu’cizelerde gördüğümüz ortak tepki şu olmuştur: Bir kısım insanlar hidâyetle şereflenirken; yine çoğunluk ya sihir veya büyü demişler; ya da peygamberin mecnun ve deli olduğu zehabına kapılmışlardır. Ebû Bekir gibi elmas ruhlu adamlarsa ancak bu teklif sırrı kriterinin korunmasıyla ortaya çıkmışlardır. Aslında insanoğlunun olağan ve sıradan zannettiği tabiat olaylarının her birisi de Allah’ın birliği, büyüklüğü, azameti, izzeti, cemâli...ve sâir sıfatlarını tanımak için yeterli mu’cize örnekleriyle doludur; en azından hiçbirisi sıradan değildir, hiçbirisi âdiyâttan değildir. Fakat gelin görün ki, kevnî mu’cizeler bazılarının îmanlarını artırırken, bazılarının da inkârlarını kalınlaştırıyor. Yani yine icbar yapılmama sırrı muhafaza ediliyor; yine teklif sırrı korunuyor. Îmanda nasibi olanlarsa küçük bir emâreyi ve işâreti bile hidâyeti için vesîle kabul edebiliyor.
Dipnotlar:
1- Mektûbât, s. 91 2- Sözler, s. 538 3- Kamer Sûresi: 1 4- İsra Sûresi: 1 08.02.2010 E-Posta: [email protected] |