H.İbrahim CAN |
|
Çıkmaza giren iki dış açılım |
Hükümetin dış politika alanındaki iki ayrı açılımı da çıkmaza girmiş gibi görünüyor: Kıbrıs ve Ermenistan açılımları. Her ikisinde de umutları karartıcı gelişmeler oldu. Peki neydi bunlar? Öncelikle Kıbrıs’ta Rum kesimi müzakere edilen anlaşmada garantörlük hakkının bulunmasına karşı çıktı. Bunu “Avrupa Birliği’ne üye bir devlet olan ‘birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nde garantiler ve garantörler düşünülemez” ifadesinin yer aldığı bir bildiriyi mecliste oybirliği ile kabul ederek gösterdi. KKTC Meclisi de buna tepki olarak “Türkiye’nin garantörlüğünden vazgeçilemez” olduğunu belirten bir bildiriyi oybirliği ile kabul etti. Böylece Kuzey’deki seçim çalışmaları yüzünden zaten fiilen felç olan müzakereler iyice çıkmaza girmiş oldu. Bizce seçim sonrası hükümetin sürdüreceği müzakerelerde garantörlük hakkının vazgeçilemez olup olmadığı tekrar gözden geçirilmelidir. AB’ye üye, bağımsız bir federal devlet kuracaksınız; ama yine de dış ülkeleri garantör olarak kabul edeceksiniz. Bunun kabul edilmesini beklemek hayli güç. İlk garantörlük anlaşmasının yapıldığı 1959 yılından bu yana uluslar arası şartların hayli değiştiği unutulmamalıdır. Ermeni açılımı da benzer bir çıkmazda. Önce Ermenistan anayasa mahkemesinin protokolü değiştirerek—hem de Türkiye’nin en çok önem verdiği ortak sınırların tanınması ve soykırımı iddiasını inceleyecek tarih komisyonu kurulması hususlarını yok sayarak—onaylamasıyla ortam gerginleşti. Türkiye protokolün uzlaşılan haline dönülmemesinin kabul edilemez olduğunu açıkladı. Şimdi de Ermenistan parlamentosundan uluslar arası antlaşmaların geri alma yetkisi veren bir yasa tasarısı onaylanarak geçti. Böylelikle protokoller Ermenistan parlamentosunda onaylansa bile, cumhurbaşkanı daha sonra bu antlaşmadan çekiliyoruz diyebilecek. Bu şekilde düğümlenen müzakerelere, Türkiye’nin Yukarı Karabağ sorununu ön şart yapması, Ermenistan’ın ise ‘bu husus protokollerde yok’ diyerek karşı çıkması da yeni bir düğüm ekledi. Türkiye’nin ise Azerbaycan’a verdiği söz yüzünden bu önşarttan vazgeçme, protokolleri bu sorunda önemli adımlar atılmadan meclisten geçirme şansı yok. Son düğümü ise sözde soykırımı tasarısının gelecek hafta Amerikan Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesinde görüşülecek olması. Bütün bu düğümleri çözecek bir kılıç ise ortada yok. Öte yandan 24 Nisan kâbusu yine Ankara’nın rüyalarına girmeye başladı. Bize göre Obama, geçen sene yaptığı manevrayı bu sene de yapacak ve Ermenilerin duymak istediklerini söylemeyecektir. Ayrıca bu yasa tasarısı da asla Temsilciler Meclisinden geçmeyecektir. Ama gerginlik politikasından medet uman Ermeni diasporası, istediğini yapıp bu protokolleri engellemeyi başarmış gibi görünüyor. Görüldüğü üzere; her iki açılım da çıkmazda. Bunlara bir de erken seçim dedikoduları ve seçim sürecinde hükümetin siyasî risk taşıyan konularda kararlı adımlar atamayacağı gerçeği eklenince, her iki konuda da seçimin bir başka bahara kaldığını söylemek mümkündür. Umarız haklı çıkmayız.
26.02.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (25.02.2010) - Avrupa’da yeni bir güvenlik yapısı mı kuruluyor? |