Cevher İLHAN |
|
Yargı reformunda “fasit daire”! |
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) Erzurum’daki “özel yetkili savcılar”ın yetkilerini geri almasıyla başlayan ve en son “balyoz harekâtı eylem plânı” kapsamındaki operasyonlarla devam eden gelişmeler, Türkiye’nin demokratikleşmeye “yargı reformu”ndan başlamasını güçlü bir biçimde gündeme getirdi. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere iktidar ve muhalefetten “yargı reformu”nun gereği dile getirilmekte… Türkiye’nin bir daha darbelere, demokrasi kıtallerine, darbe ortamlarına, antidemokratik uygulamalara sahne olmaması için, güçlü bir demokratik irâdeyle anayasa ve yargı reformunun yapılması gerekiyor. Soruşturmaların, yargılanmaların bir netice vermesi için, sadece darbe teşebbüslerinin sorgulanmasıyla kalınmaması, 27 Mayıs’tan 12 Mart’a, 12 Eylül’den 28 Şubat’a, dayatılan, egemenlik hakkını gasbeden, milletlin seçtiği meşru hükûmetleri devirip millet irâdesinin temsilcisi Meclis’i lağveden, siyasî partileri kapatan, yüzbinlerce vatandaşa işkence eden, fişleyip mağdur eden darbelerin de âcilen bu soruşturma kapsamına alınması şart. Yalnız “darbe plânları”nın değil, darbe suçunu işleyenlerin de hesâba çekilmesi lâzım… Bunun için, dibacesinde ihtilâlin “milletin çağrısıyla yapıldığı” uydurmasıyla dikte ettirilen “darbe anayasaları” yerine yeni sivil demokratik anayasa zarûret haline gelmiş. Köklü bir demokratikleşmeye temel teşkil edecek, en azından başta yargı reformu olmak üzere, AB’ye söz verilen demokratikleşme ve özgürlüklere dair düzenlemeleri ihtiva etmesi icâb ediyor… MİNİ PAKET AB STANDARTLARINDAN UZAK… Ne var ki AKP siyasî iktidarı, daha baştan en üst düzeyde “yeni anayasa”yı rafa kaldırdığını bildirip “mini paket”le iktifa edileceğini açıkça kamuoyuna bildirmekte. Adalet Bakanlığı’nın “mini anayasa değişikliği” hazırlığında olduğu söylentileri ortasında, AB’nin istediği düzenlemeler dahil, “mini değişiklik paketi” ya da “paketler”in hazırlandığını belirtilmekte. Düzenlemelerin, günübirlik olayların etkisiyle eksik ve kısıtlı kalacağı, iktidar partisi sözcülerinin açıklamalarından anlaşılmakta… AKP’nin önceki “yeni anayasa” hazırlığının başörtüsüne boğulduğunu, ancak muhalefetle uzlaşılması halinde “10-12 maddelik değişiklik düşüncesi”nden bahsetmekte. Buna göre “dar mini paket”te “yargı reformu”, HSYK’nun ve Anayasa Mahkemesi’nin yapısının değiştirilmesiyle sınırlı kalacak. İdarî anlaşmazlıklar için “ombudsmanlık yasası” çıkarılıp “kamu denetçiliği” oluşturulacak. Askerlerin sivil yargıda yargılanmasına dair anayasanın 145. maddesi ile siyasî partiler hakkındaki 69. maddede kısmî değişikliklerle iktifa edilecek… Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Kuzu, “Bütün bunların AB’ye vaadedilen taahhütlerle ‘ulusal program’ bağlamında yapılacağını” söylüyor. Görünen o ki medyaya sızan “mini paket”in muhtevası da, sözü edilen AB standartlarından oldukça uzak. Meselâ siyasetin demokratikleşmesine dair düzenlemelerde yalnız siyasî partilerin kapatılmasının zorlaştırılması hakkındaki “Venedik kriterleri”yle yetiniliyor. Ne bütün AB ülkelerinde esas alınan yüzde 5-7 seçim barajı. Ne milletvekili seçiminde hâkim nezâretinde parti üyelerinin oluşturduğu listeyi seçmenin takdirine bırakan “tercih sistemi.” Ne siyasî partileri genel merkez sultasından kurtaracak ve parti içi işleyişi demokratik normlara kavuşturacak tedbirler. Ne finans ve harcamaları denetim altına alacak tedbirler… Bizzat Başbakan’ın ifâdesiyle başta “seçim baraj”ı olmak üzere bu düzenlemelerin hiçbiri hükûmetin gündeminde değil…
KISIR DÖNGÜ, KRİZİ DERİNLEŞTİRİR… Keza özellikle üyelik müzakerelerinde AB’nin Türkiye’den öncelikli talepleri arasında yer alan “yargı reformu”na dair esaslı bir düzenleme yok. Son günlerin tartışma odağında bulunan “HSYK yapısı”nda AB ülkelerinde yargı bağımsızlığını güvence altına alan, hâkimler ve savcıların atanmasını ve denetimini yapan bağımsız kurumlar örnek alınmıyor. Örneğin, AB’deki benzeri “kurum” üyeleri siyasî atamalarla göreve getirilmez ve kararları yasal düzenlemelerle teminat altına alınır. Hiçbir AB ülkesinde Adalet Bakanı veya Bakanlık Müsteşarı, Kurul’da yer almaz. “Mini paket”te bunlar da nazara alınmıyor... Bu açıdan yargıyla ilgili son tartışmalar üzerine, “Bu bir fasit dairedir, kısır bir döngüdür, bundan Türkiye’nin süratli bir şekilde çıkması gerekir” diyen Cumhurbaşkanı Gül’ün dikkat çektiği “önyargısız ‘yargı reformu” oldukça önem kazanıyor. Türkiye’nin AB ile tam üyelik müzâkerelerini yürütmekte olduğunu hatırlatan Gül’ün tespitiyle yapılması gereken, “Yargı reformunda AB’nin müktesebatı, kriterleri ve standartlarının Türkiye tarafından süratli bir şekilde üstlenilmesi.” Aksi halde, âlây-ı vâlâ ile başlatılıp akamete uğrayan “açılım”da ve “demokratikleşme” iddialarıyla ortaya atılıp askıya alınan “yeni anayasa”da olduğu gibi “yargı reformu”nda da Gül’ün ikaz ettiği yine “çıkmaz sokak” ya da “kısır döngü”ye girilecek. Bu “fasit daire”de kriz ve problemler daha derinleşecek… Alâmetleri ortada…
24.02.2010 E-Posta: [email protected] |